Fitne ateşini birlik ve beraberlikle söndürebiliriz
Birçok anlamlarda kullanılan fitne kelimesi daha çok bölücülük ve bozgunculuk yapmak, kargaşa çıkarmak olarak anlaşılır. Birlik ve beraberliği dinamitleyen, huzur ve saadeti inkıtaa uğratan fitne ateşi öyle bir etki gücüne sahiptir ki, bundan herkes etkileniyor. Zalimde etkileniyor mazlumda, haklıda etkileniyor haksızda. Fitne bir defa zuhur etti mi kurunun yanında yaşta yanıyor. Evet, yapmak çok zor ancak yıkmak kolay. Bir ömür harcadığınız mesainizle elde ettiğiniz kazanımları oturduğunuz yerde, düşünmeden söylediğiniz bir sözle, basit sandığınız bir hareketle yerle bir edebisiniz. Küllerle üzeri örtülen ateşli anlarda, yaranın kabuk bağladığı zamanlarda, Müslümanların en parlak devirlerinde bile bu fitne ateşi en büyük bir problem olarak karşımıza çıkmıştır. Peygamberimiz "Fitne uykudadır uyandırana lanet olsun" buyuruyor. Allah ayetinde fitne çıkarmayı adam öldürmekten daha şiddetlidir, diye tarif ediyor.
Fitne tarihin her döneminde zuhur etmiştir. İslam tarihine baktığımız zaman üç halifenin şehit edilmesi, sıffın savaşı ve cemel vakası fitnenin siyasal anlamda genellikle iktidar mücadelesiyle birçok yıkımlara sebep olmuş, tahribatı onarılmayacak derece ümmetin kalbinde derin izler bırakmıştır. Bugün hangi Müslüman topluma bakarsanız bakın, orada fitne ateşinin harlanarak yakıldığını görüyorsunuz. O ateşin içerisinde masum yavrular yanıyor, çaresizler yanıyor, kadın ihtiyar demeden herkes yanıyor.
Peygamberimiz buyuruyor ki:
"İnsanlar öyle günler gelecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktulde niçin öldürüldüğünü bilmeyecektir"(Müslim, Fiten, 56)
Adeta günümüzü anlatıyor bu hadisi şerif; ölen niye öldüğünü, öldüren niye öldürdüğünü bilmiyor. Vuran Allahü Ekber diyerek adam katlediyor, ölen Allahü Ekber diyerek ölüveriyor. Kafalar karışık fikirler kurban olmuş düşüncenin kucağında. Taassup derecesinde benimsenen yanlış ideolojiler adeta dinin önüne geçmiş. Din şekilde kalmış, davranışları şeytan ve uşakları yönetiyor.
Allah’ın ipine sımsıkı sarılmayınca, Müslümanlar rehberlerini tam anlamıyla Peygamber, diye kabul edemeyince tefrika en ücra köşelere kadar yayılmış durumda. Herkes “ben doğruyum, benim fikirlerimden başka selamete çıkaracak yol ve yöntem yok” diyor. Ve ümmet olarak ateş çukurunun içerisinde yanmaya devam ediyoruz. Buyuruyor ki Kâinatın sahibi:
"Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın, Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de o kalplerinizi birleştirdi. Işte onun bu nimeti sayesinde kardeş olmuştunuz. İşte siz ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi o kurtarmıştı. İşte ayetlerini Allah size apaçık bildiriyor ki, böylece doğru yola dönersiniz" (Ali imran,103)
Ateşe su ile gidilmeli. Benzin ile gitmek, ateşi küllerinden aniden uyandırmak, o ateşe odun taşımak ümmetin birliğini yok etmek demektir. İhtilafların izalesi, tefrikanın ittifaka dönüşmesi, fitne ateşinin sönüvermesi; onun yerine kardeşliğin tohumlarının yeşermesi ancak kur ’anla mümkündür.
Kuran bize yol gösteriyor. “Ey iman edenler, Allaha itaat edin, peygambere ve sizden olan ulul emre(idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz- Allaha ve ahret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah ve resulüne götürün. (Onların talimatlarına göre halledin) bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir. (Nisa,59) “Allah bir şey hakkında hüküm verdiyse artık ona uyun”
Müslümanın Müslümandan başka dostu yok. Hiçbir inanç mensubuna kendimizi sevdirmemiz mümkün değil. Bugün İslam beldelerinin kan gölüne dönmesine sebep olan haçlı zihniyeti, Yahudi ve Hristiyanlarla ilgili olarak “Onların dinine girmediğiniz müddetçe onlar sizi sevmez” buyurarak Yüce Allah bizleri uyarıyor. Bu nedenle düşmanlarımıza karşı güçlü olabilmek için sıkıntılı dönemlerden ve darboğazdan geçtiğimiz bir zamanda kimseye ırkıyla, mezhebiyle, soyuyla, sopuyla, milletiyle değer biçmeyelim. İslam başka milletlerin hakkına ve hukukunda riayeti bile emretmiştir. Yeter ki ilk önce biz kendi birliğimizi tesis edelim. Tek bir çatı var oda İslam kardeşliğidir. Kimsenin kimseden yaratılış olarak hiçbir üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlüğün takvada olduğunu bildiriyor dinimiz. Bir binanın tuğlaları bir vücudun uzuvları gibi olmamızı emrediyor Allah resulü. Takva hususunda daha ileride olmaya çalıştığımızda asgari müştereklerimizde buluşma isteğinde olduğumuz sürece düşmanların karşısında her daim ilimde, fende, teknolojide terakki ettiğimiz surece kimse bizim birlik ve beraberliğimizi bozamaz. En am suresi 73. ayetinde yüce Allah buyuruyor ki:
"Kafir olanlar bile birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur."
“Topluluk, birlik ve beraberlikte rahmet var, ayrılıkta ise azabı ilahi vardır” buyurarak uyarıyor peygamberimiz. Müslümanı Müslümanla kardeş ilan eden İslam dini bütün ilişkileri bu minval üzerinde gerçekleştirmemizi istiyor. Kâinatın efendisi müminleri bir binanın tuğlalarına bir vücudun uzuvlarına benzeterek müminlerin birbirlerine karşı sağlam ilişkisini vurgulamıştır. Fertler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar ortak harçlarla kenetlenmez ve ortak değerler etrafında birlik oluşturmasalar otorite kayıp olduğundan dengeler alt üst edildiğinden başkalarının yemi olmaya adaydır. Bu hem fitnenin tezden yayılmasına hem de var olan gücün kayıp olmasına sebeptir.
“Allah ve Resulünü itaat edin. Çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yaygınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” (Enfal, 46)
Evet, Müslüman dostunu düşmanını bilmeli Müslümanlar kendi aralarında merhametli düşmanlar arasında daha şiddetli ve uyanık olmalılar. Müslümanlar bana ne, dememeli her insanın derdini derdi bilmeli yani ümmet bilinciyle hareket etmeli. Çünkü çıkış yolu, fitne ateşini söndürmenin yolu ancak bu şekilde mümkündür. Haksızlığa ve zulme uğradığımız zamanlarda “Ve haklarına tecavüz edildiği zaman birlik olup karşı koyanlardır” (şura-39) buyurarak yüce Allah ne yapmamız gerektiğini bildiriyor. Böyle bir mücadele hem yeniden küllerimizden uyanmamıza hem de Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmamıza vesiledir.
Mehmet Akif ersuyun şu dizeleriyle bitirelim:
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça, onu top sindiremez.