Mahmut Erdemir

Mahmut Erdemir

İnsanlığı daha zor günler bekliyor

İnsanlığı daha zor günler bekliyor

Her yüzyılda bir, insanlığı hazırlıksız yakalayan, toplu ölümlere neden olan salgınlar olmuş.

Dünyada en etkili salgınların başında “Kara ölüm” olarak da adlandırılan veba geliyor. Daha sonra kolera, tifo, İspanyol gribi, çiçek hastalığı da tüm kıtalarda etkili olarak binlerce kişinin ölümüne neden olmuş.

2019 yılında Çin’de ortaya çıkan Covid-19, bizim zamanımıza denk geldi. Tüm dünyada etkili olan, bulaşıcı olduğu kadar da çabuk yayılan virüsün ortaya çıkışına farklı farklı yorum getirenler oldu, farklı  komplo teorileri bile geliştirdiler.

Kimilerine göre; çok kısa sürede böylesine etkili olan bir virüsü Çinliler laboratuvar ortamında ürettiler ve dünyaya yaydılar. Bir süre sonra etkisi azalmaya başlayan salgını bitirmek için de “ilk aşıyı yine Çinliler bulacak.”

Diğer bir görüşe göre ise, Çin’de yarasanın yenmesiyle oluşan virüs salgın haline gelerek dünyaya yayıldı.

Tüm bunlar elbette varsayım, aradan neredeyse bir yıl geçecek hâlâ ortaya konmuş teyitli bir bilgi, geçerliliği akademik olarak ispatlanmış bir çalışma yok.

Bu arada inanılması gerçekten zor olan başka komplo teorileri de var.

İşte onlardan bazıları:

Dünyanın sosyal ve ekonomik gidişine yön veren küresel sermaye, belli sağlık sorunları nedeniyle sağlık giderlerini artıran başta Avrupa’da olmak üzere yaşlı nüfusu azaltmak için böyle bir “tezgah” kurdu. Bütün ülkelerde salgından ilk ölenlerin yaşlılar olması da bunun kanıtıydı...!

Diğer bir teoriye göre virüsü yayan güç ya da güçler; Hangi ülkenin hangi tehlikeye karşı hazırlıklı olup olmadığını ölçmek için planladılar bu salgını. Bunun devamı farklı şekil ve salgınlarla da gelebilir.!

Daha da ilginci şu olsa gerek; İnsanlara aşı vurarak genleri ile oynanacak. Ayrıca, aşıyla yerleştirilecek çipler aracılıyla insan davranışları kontrol ve takip edilecek.

Bunlar hayal ürünü olabilir ama benim aklıma şu geldi; tüm insanlığı ilgilendiren ve ölümle yaşamın çok ince bir çizgi ile birbirinden ayrıldığı bu hastalık kıyamet alameti olabilir mi?

Bu kargaşanın içerisinde en fazla sorulan soru şu:

Dünyadaki kişi, kurum, devletlerden; Kim ne yaptı da Allah bu belayı bize musallat etti. Mikroskopla bile görülmeyen bir virüsle tüm insanları nasıl hizaya getirdi?

Soruya verilecek en güzel cevap yıllardır espri yapmak için kullandığımız şu sözler özetliyor:

Kula bela gelmez hak yazmayınca/ Hak bela yazmaz kul azmayınca/ Hak kulundan intikamını kul ile alır/ Din irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.

Dünyanın her tarafında; savaş, gözyaşı, yokluk, yoksulluk, adaletsizlik var. Helal-haram, yalan-doğru, iftira-gerçek birbirine karışmış, ormanlar yakılıyor, hayvanlar öldürülüyor, her yerde israf, lüks ve gösteriş.

Sokakta bir kavgaya tutuş bakalım bak çevrene kaç şahit bulacaksın. Kadına-çocuklara şiddet, gören görmemezlikten duyan duymamazlıktan geliyor; herkes kabuğuna çekilmiş “bana değmeyen yılan bin yaşasın” diyor.

Mazlumların, mağdurların, gariplerin haklarına hukuklarına kulak veren yok.

Var mı?

Yok...

Ülkemizde yüzlerce şehit ailesi, gazi var. Kaç şehit annesinin elini öptük, şehidin bize emaneti olan çocuklarından kaç tanesiyle ilgilendik, sorunlarına çözüm bulduk... Kaç kez huzurevi sakinlerini ziyaret ettik, kaç tane yürüme engelliye koltuk değneği olduk...

Bu arada iyi insanlar yok mu? Elbette var ve umarım onların sayısı daha da çoğalır.

Vicdanen doğruyu söyleyin, biz bu başımıza gelenleri hak ettik mi? Etmedik mi?

Tüm bu olup bitenleri hak etsek de salgının faturası gerçekten ağır oldu; birçok ülkede ölümler hâlâ devam ediyor.

Salgın da bir şeyi daha öğrendik;  Çok güçlü gözüken nice devletler, Dünya sağlık örgütü başta olmak üzere insani yardım kuruluşları, IMF ve benzeri yapıların ne kadar aciz, yetersiz, zayıf ve güçsüz olduklarını gördük.

Olayın farklı yönleri olsa da Covid-19’u şu üç ana başlık altında değerlendirmek gerekir.

Birincisi, virüsün kişi olarak kendimize; sosyal, psikolojik ve ekonomik olumsuz etkileri.

Doğrusu hiç bu kadar ölüme yakın olmamıştı insanlar. Bugün varsın, yarın yoksun. Bu psikoloji ile eve kapanma, virüs kimden nasıl bulaşacak korkusuyla beklemek, yaşamak elbette zor.

Maske, mesafe ve temas...Bunlar önemli tedbirler. Ama ilave olarak ilk zamanlar eldiven de önerenler olmuştu.

Her inanan insan, “nefesimiz sayılı, takdiri ilahiye inanıyorum” der, kadere boyun eğer ve ölüm biçimi, zamanı ve yerini kendisinin önceden bilemeyeceği gerçeğini de bilir.

Bu süreçte asıl zor olan, sevdiklerine, aile ferlerine ya da bir başkasına virüs bulaştırma riskinin her zaman olabileceği düşüncesidir. Bu da her şeyden önce kul hakkına girer ve daha dikkatli olunması konusunda dikkat gösterilmesine neden olur.

Televizyonda dinlediğim uzman doktorlar, salgın döneminde “Evde Kal” çağrısına uyan her insanın hastalanma ve ölüm korkusuyla farklı psikolojik tepkiler gösterdiğini ifade ettiler. Kaygı, panik atak, korku, huzursuzluk, çaresizlik hissi ve elbette sinirlilik hali bir çok kişide etkisini gösterdi.

Bu arada, Türkiye’de ve dünya da sosyal ağlar, televizyon kanalları virüsün neden olduğu hastalığın vücutta bıraktığı tahribatı öyle detaylı anlatıyorlar ki korkmamak, sevdiklerine bulaştırma endişesini taşımamak mümkün değil zaten.

Eve kapanmak, eş, dost, akraba ve arkadaşlardan uzak kalmak sosyal ilişkileri elbette olumsuz etkiledi ancak, hayatta kalabilme-başkalarına zarar vermeme adına yapıldığı için çok da büyük bir sorun oluşturmadı, en azından kendim için bunu söyleye bilirim.

Hatta bazı aileler, tüm aile fertlerini bir arada bulmuşken birlikte zaman geçirme imkânı bulduklarını ifade edenler bile oldu.

Süreç ilerledikçe çalışma hayatında çok önemli, köklü ve radikal değişiklikler oldu; binlerce kişi evden çalışmaya başladı. Toplantılar evden video konferans sistemiyle yapıldı.

İkinci olarak bu süreçte ülkemizin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlar ise şöyle sıralandı; Gıda, ulaşım, eğitim, sağlık, güvenlik, ekonomi, spor.

Covid-19’un ilk ortaya çıktığı günleri hatırlayın; İnsanlar aç kalma korkusuyla kolay stoklayabileceği gıda ürünlerini almak için marketlere adeta saldırdı. 

Dışarı çıkma yasağının devam ettiği günlerde ise “online market alışverişleri” zirve yapmaya başladı. İnternet üzerinden satış yapanlar, yoğun sipariş taleplerini karşılamada zorluk çektiler.

Ve son olarak da dünyaya etkileri; benim-senin, bizim ve ülkemizin olumsuz etkilendiği bir konuda dünya ülkelerinin etkilenmemesi söz konusu olabilir mi?

Eğitim, ekonomi, çalışma hayatı, ticaret, sağlık ve güvenlik konularında sıkıntı çekmeyen ülke hemen hemen kalmadı. Kriz derinleşip-yayıldıkça tüm ülkelerde vaka ve ölüm sayıları arttı. Salgını ciddiye alıp uyarıları dikkate alanlar süreci biraz daha rahat atlatıyor.

Geçmişte acı örnekleri olan ve bugün “görerek-ölerek” öğrendiğimiz bir gerçek var; Gelecekte insanlığı daha zor günler bekliyor.

Bakmayın gelişmiş ya da gelişmişte olan ülkelerin yöneticilerinin; hukuk, adalet, kalkınma, çevre duyarlılığı, insan hakları nutuklarına...

Asıl gerçek, bugünkü uygarlığı geldiği noktadan çok daha gerilere götürebilecek, gerçekleşmesi imkân dâhilindeki tehdit ve tehlikelerin var olduğudur.

Kimyasal ve biyolojik silahlarla yapılacak katliamlar, küresel ısınma, kıtlık, susuzluk, grip salgını gibi kitlesel ölüm araçlarıyla insanlığın Covid-19 dan çok daha beter durumlara düşme tehlikesi var.

İşin ilginç yönü, tüm bu kitlesel ölüm araçlarının çoğunluğunu insanların planlıyor olması, üretiyor ve hatta satıyor olmaları.

İnsanlık tüm bu salgın ve felaketler karşısında ya kaderine razı olup teslim olacak ya da gerçek manada görünür-görünmez tüm tehlikelere karşı iş birliği yapacaktır.

Aslında dünyanın gerçek gündemi bu olmalıdır.

                                                                                                           

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahmut Erdemir Arşivi