Pilav üstü az ekonomi!
Açlar dizi -dizi ülkemde açlar…
Başlar eğik, gözler fersiz, karınlar Malarya
Açlar dizi-dizi ülkemde açlar…
Açım diye bağıran, işsizim diye kendini yakan, para bulamadığı için canına ailesine kıyıp intihar eden insanların ülkesi olduk. Oysa dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasına girecektik. Büyüyerek dünya ekonomileri arasına G20 ülkeleri arasında ki yerimizi bile almıştık. Hatta ekonomimiz tavan yapacak, ürettiğimiz artı değerleri bile satarak ihracat rekorları kıracaktık. Yerli ve milli Sanayimizi daha da geliştirecek, yeni fabrikalar kurup ilerleyecek, Demokraside, insan hak ve özgürlüklerinde, adalet- eğitim ve tarımda dünya standartlarında kabul gören, büyüyen büyüdükçe gelişen bir ülke olacaktık. Hayallerimiz vardı. Umutlarımız vardı…
Buydu hedefimiz. Oysa geldiğimiz noktaya bir bakın fabrikalarımızı sattık, “Yerli ve Milli Cumhuriyet” varlıklarımızı teker-teker sattık. Eğitimimizi, işe girmeyi bile üfürükçüye muskacıya bıraktık. Tarımı sanayii bitirdik samanı bile ithal eder olduk. Vaktiyle rahmetli Süleyman Demirel’in 70’li yıllarda hedef koyduğu Güney Kore modelinin benzerini ülkemizde uygulayarak ilerleyecektik. Küresel markalar yaratarak bütün dünyanın aranan markaları arasına girecektik. O günlerde bile Türkiye ekonomisi 17.ci sıralardayken bir hedefimiz vardı.
1999 Krizini yaşayan Ecevit döneminde bile Türkiye dünyanın en büyük ekonomileri arasında yani G20 ülkeleri arasına girmiş 16.ncı sırada yerini almıştı. Bu gün geldiğimiz noktaya bakın saman bile ithal eder olduk. Bunu bile yalanlarımıza alet ediyor saman değildi kapçıktı diyerek örtmeye yalanımızı gizlemeye çalışıyoruz. Sap mı? Saman mı? derken dünya ekonomileri arasında 19.ncı sıraya düştük. Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi ve ekonomik krizini yaşıyoruz. 2007 yılında bile fert başına düşen Milli gelirimizin 10.000 dolar olduğunu az bulup bunu kabinede ki konumuyla açıklayanlar kabine dışı bırakılmışken şimdi Mili gelirimizin 8890 dolar olduğunu gururla açıklamayı utanç saymıyorlar.
Ülkede ekonomide siyasette böyle çıkmaza girince fabrikalarda kapanır işyerleri de kapanır. İşçi çıkarmaları da feryada dönüşür. İşçi sayısı her geçen gün büyüyor. Vaat edilen pembe hayallerin yerini yalan beyanlar alıyor. İşsiz sayısı geçen kasım ayı itibariyle bir önce ki yıla nazaran 327 bin kişi daha artış göstermiş. İşsizler ordusu giderayak büyüyor %13,3 Genç işsizlik oranı %24,5 Kayıtlı işsiz sayısı ise 4 milyon 308 bin oldu. Tabii bunlar resmi görünürde ki rakamlar. Her şeyi yalanla örtmeye çalışanların verileri. Gerçekte işsizlik rakamları %30 u bile geçer düzeyde. Muktedirlerimiz bu korkunç rakamlar karşısında suskun durumdalar.
Buldukları çare gel Mehmet’im gel yürü Suriye’ye ölürsen şehit kalırsan gazi. Ver mehteri çalsın davullar Allah- Allah nidalarıyla yürüsün Mehmetler Suriye’ye doğru. Siyaset ve din sosuna batırılmış nutuklarla “Yıkılsın Suriye, yıkılsın Şam” diyenler şimdi süt dökmüş kedi gibiler. Davetleri ve buluşma istekleri kabul edilmeyenler şimdi zoraki telefonlarla davet almaya çaba gösteriyorlar. Bizim insanlarımız çoğu şeye boyun eğmişken maalesef siyasetin vardığı nokta bu.
Bizim insanımız ekonomik ve işsizliğin yarattığı zorluklarla mücadele verirken, halen ne amaçla topraklarına girdiğimiz, ne çıkarımızın olduğu bile bilinmezken, ülkemize vatanını terk ederek gelen Suriyeliler ülkemizde bizden iyi şartlarda ülkemizde yaşıyorlar. Bizim insanımızdan esirgenen olanaklar Suriyelilere tanınmış durumda. Muktedirlerin ülkeye sokmaya çaba gösterdiği Arap hayranlığı sayesinde OECD ülkeleri arasında Türkiye en yüksek işsizlik oranına sahip bir ülke durumuna girdik. Yaklaşık küçük bir ülke nüfusu kadar ülkemizde yaşayan Suriyeli, ne iş olsa yaparım diyerek ülkemizde ki var olan işsizlik sorununu katlayarak yaşamımızı etkiliyor.
Siyasi gücün tek elde toplanmasıyla sorunlar yumağı oluşmuş kartopu gibi giderek büyüyen bir durum oluşturmuştur. Yolsuzluk-Adaletsizlik-Yalan tavan yapmıştır. Yargı bağımsızlığını yitirmiş, Hâkimler ve Savcılar tek adamın yarattığı korku pompalamalarıyla iktidar gücünün ağzına bakar olmuştur.
En acılı günümüzde bile TBMM toplantısı yapılarak ortak aklın ve bilimin gerekleri yerine getirilememiştir. Hesap sorma, denetleme- araştırma gücü şeklen var olan bir duruma sokulmuştur. Toplumun sorunlarını çözsünler, çözüm üretsinler diye seçtiklerimiz tek adam hegemonyası altında varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Ekonomi yerlerde sürünürken işsizlik duaya kalmışken dışarda ki varlığımız ayaklar altındayken TBMM resimlerde kalmıştır.