Siyasette taşlar yerinden oynadı
Tüm dünyanın ilgiyle izlediği 2023 seçimlerinin sonuna geliyoruz. Birinci tur sonuçları zaten ortaya bir tablo koydu. Geride bıraktığımız 10 gün içindeki siyaset hareketliliği, 28 Mayıs akşamı karşımıza çıkacak sonucu da netleştirdi.
Bizim dışımızdaki birçok ülkenin, bizim seçimlere olan ilgisi şaşırtıcı boyutlardaydı. Batı medyasında, seçimlerimize dair manşet yapmayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme çağrılarında bulunmayan kalmadı. İran, Ermenistan, Suriye, Mısır ve Yunanistan yönetimleri bile, Türkiye ile devam etmekte olan müzakereleri, ‘olur ya’ umuduyla seçim sonrasına öteledi. Bu seçimlerde yerli ve millî cephe kaybetmiş olsaydı, başta bu sıkıntılı ülkeler olmak üzere, herkesle kartlarımız yeniden karılacaktı. Fakat Türk Milleti, kaos bekleyenlerin hevesini kursağında bıraktı. Tabi 14 Mayıs’ta tek celsede işi bitirmek yerine, aylardır verilen gazla karnı şişirilmiş muhalif kitleyi teskin ederek yapmayı seçti.
Peki, 28 Mayıs’tan sonra siyaset meydanını neler bekliyor?
Falcı ya da müneccim değiliz. Görünenden hareketle, arkasından gelecekleri anlamaya çalışıyoruz. Halkın her siyasî tercihi, siyasî yapıları da mutlaka dönüştürür.
Tabloya baktığımızda, Cumhur İttifakı bileşenlerinin, seçimden sonrası için çok büyük değişimler yaşamasını beklemiyoruz. AK Parti ve MHP, ‘kazanan’ konumunda. Belki kendi içlerinde yeniden bir tasarım, teşkilat yenilenmesi filan düşünebilirler.
Fatih Erbakan’ın partisi YRP, aldığı yüzde 2.8’lik oyla, sıfır çeken SP’nin elinden Millî Görüş temsiliyetini almış durumda. Muhtemelen seçimden sonra, SP teşkilatlarından YRP’ye ciddi geçişlere tanık olacağız.
DSP, her ne kadar sol kimlikli bir parti olsa da, merhum Bülent Ecevit’in ‘yerli ve millî’ çizgisi doğrultusunda, tercihini Cumhur İttifakından yana yaptı. Kanımca DSP ve Genel Başkanı Önder Aksakal da bu doğru duruşun karşılığını alacak. Önümüzdeki süreçte DSP’nin yerli ve millî sol çizgide ciddi bir atılım yapması mümkün.
AK Parti listelerinde yer bulan Hüda-Par da elde ettiği vekilliklerle, siyasette kendine bir yer açabilir. Esasen Kürt seçmenlerin HDPKK çizgisine mahkûm edilmemesi, en azından ‘kimlik temelli’ hareket eden kitle için farklı seçeneklerin bulunması, demokrasimizin selameti bakımından da gerekli. Hatta mümkünse liberal ve sosyaldemokrat çizgide Kürt partilerinin de sahnede yer bulması herkes için faydalı olacaktır.
Cumhur İttifakı içinde, seçim sonuçlarının pek tatmin etmediği tek parti BBP olsa gerek. Yüzde 1 civarındaki oy oranının tatmin edicilikten uzak oluşu bir yana, Genel Başkan Mustafa Destici’nin milletvekili seçilemeyişi de BBP için bir kırılma noktası olabilir. Oysa BBP, Hüda-Par’ın yaptığı gibi, AK Parti listelerinden seçime girmiş olsaydı, şu anda birkaç milletvekili olurdu. Hatta yüzde 1’lik oyuyla, AK Parti’ye de ilave birkaç vekil kazandırabilirdi. BBP’nin seçim sonrasında bazı önemli kararları alması kaçınılmaz olacaktır.
MİLLET İTTİFAKINDA ÇADIR KARIŞACAK
PKK+Masa olarak özetleyebileceğimiz Millet İttifakı bileşenleri, 14 Mayıs öncesinde ciddi bir siyaset ortaya koyamadı. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem gibi içi boş bir söylem ile Erdoğan düşmanlığında birleşme dışında, kaydadeğer hiçbir tez geliştiremedi. Bakınız, dünyayı ayağa kaldırma iddiasıyla yaptıkları toplantıda, Jeremy Rifkin başta olmak üzere, bir yığın yerli ve yabancı ismi, şaşalı laflarla takdim ettiler. Şu anda Jeremy Rifkin, Daron Acemoğlu ve diğerlerini hatırlayan var mı? Kocaman laflarla takdim edilen bu isimler, seçim sürecinde ortalıkta göründü mü? Maalesef Kemal Bey, ortaya attığı hiçbir söylemin arkasında durmadı; vaziyete göre günlük boş vaatlerle seçim sürecini tüketti.
14 Mayıs öncesinde PKK ve FETÖ’cülerin her taleplerini seçim vaadi olarak sunan Kemal Bey, 15 Mayıs’ta ‘Bozkurt Kemal’ olmaya heveslendi. Oysa Türk seçmeni, onların sandığı gibi her boş lafın arkasından gitmiyor. ‘Dağdaki çoban’ ilkesözüyle (motto) aşağılamaya çalışsalar da, sürü gütmenin önemli meziyetler gerektirdiğini anlayamayacak kadar bu topraklara yabancılar. Geçelim burayı.
28 Mayıs’ta görünen yenilgi, Kemal Bey için siyasî jübilenin kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor. Siyasî ömründe girdiği tüm seçimleri kaybetmiş bir politikacı olarak noktayı koyacak Kemal Bey. Bu gerçeğin farkında ki, 14 Mayıs gecesi masayı tokatlayarak, koltuğuna göz dikenlere karşı diklendi.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da, farkında olmadan Kemal Bey’in oyununa geldi. Sanki Meral Hanım’ın dayatmasıymış gibi, PKK+Masa’nın ucuna iliştirildiler. Oysa Türkiye’nin en büyük kentlerinin Başkanı olan 2 siyasetçi için, muhayyel bir Cumhurbaşkanı Yardımcılığı bir ‘terfi’ miydi? Kemal Bey kazanmış olsaydı bile, her iki belediye başkanı da Muharrem İnce’nin akıbetine uğramış olacaktı.
Gelinen noktada, Ekrem İmamoğlu, Kemal Bey sonrası için CHP Genel Başkanlığına oynadığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı yardımcılığı teklifini reddetmiş olsaydı, bugün CHP Genel Başkanı olma şansı daha yüksek olurdu. Mansur Yavaş için fazla bir şey söylemek anlamsız.
İYİ Parti ve Meral Akşener seçimin kaybedenleri arasında yerini aldı. Akşener, masadan kalktığında sergilediği duruşu devam ettirebilseydi, hem daha fazla oy alır, daha fazla milletvekili kazanır ve nihayetinde ‘mağlup CHP’nin yerine oynama’ iddiasını korurdu.
Meral Hanım’ın, her şeye rağmen, 28 Mayıs akşamından itibaren, “Ben söylemiştim, kazanamayacak aday diye…” temelinde yeni bir çizgiye gireceğini öngörmek zor değil. Dolayısıyla, kaybedenler arasında yer alsa da, Akşener’in, CHP ve diğer masa bileşenlerine yüklenerek, kendi durumunu toparlamaya çalışması kaçınılmaz gibi. Peki, bu işe yarar mı? Bekleyip göreceğiz.
Meral Hanım’ın ‘ikna edilmesi’ sonrasında PKK+Masa’nın ana bileşeni haline gelen HDP/YSPKK da seçimde umduğunu bulamadı. 14 Mayıs sonrasında açıklama yapan Mithat Sancar ve Pervin Buldan’ın yüz ifadeleri her şeyi açıklıyordu. Tabi, Türk Ordusu Irak ve Suriye’den çekilmeyecek, ‘Afrin’i geri alma’ rüyaları bitecek, kayyım ve özerklik gibi büyük lafları boğazlarında düğümlenecek vesaire… Ama her şeye rağmen, bu güruh, Türk Milletinin demokratik sabrı sayesinde siyaset yapmaya devam edecek.
PKK+Masa’nın sığınmacıları olan 4 parti, siyasî hayatlarının sonuna geldi. SP, üzerine beleşten konduğu, merhum Erbakan Hoca’nın siyasî kredisini hoyratça kullanıp tüketti. Bundan sonrasında Temel Reis ve yancıları, SP’nin gösterişli binasını okey salonu olarak kullanabilirler. Ayasofya ve Çamlıca Camisi hakkında söyledikleri veya seçimlerde işledikleri kadar ağır günah sayılmaz.
AK Parti’den yüzde 20-30 oy kopararak Erdoğan’ı devirmek üzere yola çıkan iki zavallı, günün sonunda hiçbir kıymeti harbiyeleri olmadığını anladı. Altında siyaset yaptıkları gölgenin de kendi gölgeleri olmadığını gördüler. CHP’ye sıfır oy katkıları olmadan, deyim yerindeyse CHP’den ‘üttükleri’ milletvekilleri de onları kurtarmaya yetmez. Hatta TBMM açıldıktan kısa bir süre sonra, o 37 milletvekilinden pek çoğunun başka partilerin sıralarında oturduğunu görürsek şaşırmayacağız. Velhasıl, önümüzdeki dönemde GP ve DEVA’nın sadece birer tabeladan ibaret olduğuna tanıklık edeceğiz. Tabi, 37 vekilliğin hesabı, CHP içinde ayrıca görülecek.
Ha, bir de DP diye tabela partisi vardı galiba. Onun kazancı da, gezmediği parti kalmayan bir kuru gürültücü hırçını milletvekili yapmak oldu.
En hazin olan da, masaya oturan 7 Genel Başkanın, seçimi kazanıp ülkeyi yönetecekleri zehabıyla milletvekilliğinden de olması. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmak hesabı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.