‘Söz’ün hiç mi kıymeti yok?
“Sana söz, baharlar gelecek…”
Söz vermek, baharı vaat etmek güzel de… Ya sonrası? Siyaset sahnesinde ağızdan çıkan her güzel söz, vatandaşa ‘ayrıcalıklı cennetler’ vaat eden banka-kredi kartı reklamları kıymetsizliğinde mi?
Öyle ya, tüketiciyi dolandırmak üzere ‘ajanslarda’ kurgulanan ve herkese beleş cennet köşkü dağıtılıyormuş havalarında yutturulan yalanların aynısı, siyaset dünyası için de mi geçerli?
İşte, daha seçimler sonuçlanmadan ortaya saçılan rezillikler, başa kakmalar, sövüp saymalar ortada. Kemal Bey, istediği kadar raydan çıkmış kitlesinin ağzını bantla kapatmaya çalışsın… Tabanlarını, fikren öyle bir zehirlediler ki, seçim yenilgisini idrak etmeye başlayan o kitle, Kemal Bey’i de sel gibi önüne katıp götürür.
Deprem sonrasında, AHBAP adındaki bir mütevazı dernek üzerinden öyle bir algı oluşturdular ki, sanırsınız, 40-50 gönüllüyle sahada bir şeyler yapmaya çalışan AHBAP, devletin ve tüm sivil toplum kuruluşlarının 250 bin görevli ve gönüllüyle yaptığı hizmetten daha fazlasını yapıyor.
Oysa bizzat AHBAP’ın başındaki şahıs, kendilerinin mütevazı gücünün, devletin ve diğer sivil toplumun ortaya koyduğu emek ve gayretle kıyaslanmasının yanlış olduğunu defalarca söyledi. Ama kime, ne anlatmaya çalışıyoruz ki? Toplumsal her meseleyi, sosyal medyadaki takipçilerinin ‘like’ları üzerinden değerlendiren ve buna göre ‘siyasî sonuç’ elde edeceğini uman, efsunlanmış bir kitle var karşımızda.
Miting meydanlarında, hızını alamayıp da herkese cennetten birer köşk vaat edip, bunu da ‘Sana söööözzz….’ ucuzluğuyla pazarlayıp, üstüne de eğreti bir kalp işareti yapmakla bir yere varılamıyor. Nitekim varılamadı.
Depremzede seçmenlerin büyük çoğunluğu, Kemal Bey’in boş vaatleri yerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘yaptıkları yapacaklarının teminatı olan’, sağlam temellendirilmiş vaatlerine itibar edince, CHP ve şürekâsında kayışlar koptu. Depremzedeler için kaç kuruş yardım yaptığını bilmediğimiz bir yığın sosyal medya faresi, Kemal Bey’e oy vermeyen depremzedelere ağzına geleni saydırdı, beddua seansları yaptı.
CHP’li belediyeler, kendi yönetimlerindeki barınaklarda hayata tutunma mücadelesi veren depremzedeleri, Erdoğan’a oy verdiniz diye kovmaya başladı.
Peki, nerede kaldı sizin, kiraz çiçekleri kıvamındaki ‘baharlar gelecek’ sözünüz?
Evet, reklam ajanslarının cilalı laflarıyla ‘söz’ verebilirsiniz. De, ipe sapa gelmez vaatlerle vatandaşın gönlüne giremezsiniz.
Bunların bir de ‘Sözcü’ adında, sahibi başka bir ülkenin şirketi olan gazeteleri var. Seçimi Cumhur İttifakı kazanınca, kayışı iyice sıyırmış. Manşetten giriyor, “Milletin karnı TOGG’muş…” diye. Sonra da, “Depremzede, bedava konut istemiyormuş…” diye başlayıp, Kemal Bey’in tüm boş vaatlerini sayıp, seçmenin buna itibar etmeyişini kendince ‘tiye’ alıyor, vatandaşı aşağılamaya kalkıyor.
Sözcü ve sözcülüğüne soyunduğu kitle bir türlü anlayamıyor ki; Türk Milletinin inanılmaz bir feraseti, basireti var. Hani, ‘dağdaki çoban’ diye aşağılamaya kalkıyorlar ya… İşte o çoban, bu aklını yitirmiş güruhu sürü diye önüne katar, Kızılırmak kenarında akşama kadar gezdirir de bir yudum su içirmeden geri getirip ağıla tıkar. Neyse, idrak etmelerini beklemiyoruz.
‘Söz’ün kıymeti dedik… Mesele, sadece Kemal Bey’in boş-beleş sözlerinden ibaret değil.
Bakınız, Hatay-Defne’de, CHP ve TİP’e yüzde 90 kadar oy çıktı. Defne’deki siyasî sosyolojinin öyle olduğunu Erdoğan bilmiyor muydu? Buna rağmen, Defne Devlet Hastanesi’ni 60 günde bitirme sözü verdi, temelini attı. Bunun üzerine, sosyal medya çöplüğünde debelenen o malum güruh, ağzına geleni saydırdı. Yetmedi, Meral Hanım, ağzından köpükler saçarak, “Temel diye boş araziye beton döktünüz…” hezeyanlarını savurdu. Yetmedi, bir yığın hakaretamiz kelimeyi de ekledi. Yani ‘söz’ün dibini buldu.
Peki, Meral Hanım… Senin boş araziye beton dediğin temelin üstünde, 58 günde koskoca bir hastane inşa etti, ağzından salyalar saçarak hakaret ettiğin Reis. Saydırdığın ‘söz’lerin hiç mi kıymeti harbiyesi yoktu? Hadi, sizden icraat anlamında birşey beklemiyoruz. Bari sapına kadar yalan çıkan sözleriniz için küçük bir özür dileyin. Korkmayın, yanlış yaptığınızda özür dilemek erdemdir. Tabi, ağzınızdan çıka sözün, en azından kendi nezdinizde bir değeri varsa…
SİNAN OĞAN’IN KARARI
Yazımı sabah erken saatte yazıyorum. Muhtemelen bugün akşam saatlerine doğru Sinan Oğan’ın 28 Mayıs seçimi için vereceği kararı öğrenmiş olacağız.
Herkes biliyor; ortada 3 ihtimal var: Birincisi, bazı vaatler karşılığında Kemal Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması… İkincisi, kazanma ihtimali yüksek olan Tayyip Erdoğan’ı desteklemek… Üçüncüsü de, tercihi doğrudan seçmenlerine bırakıp, yönlendirmekten kaçınmak.
Oğan ve Zafer Partisi’nin, her iki Cumhurbaşkanı adayının siyasî duruşuna dair bazı çekinceleri var. PKK ve FETÖ terör örgütleriyle birlikte yol yürümesinden dolayı, Kemal Bey ve arkasındaki siyasî yapılarla, hiçbir zaman giderilemeyecek ağır ihtilafları malum.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu göçmen sorunu konusunda da, Erdoğan ve Cumhur İttifakı ile bazı görüş ayrılıkları var. Aslında ne Erdoğan ne de Cumhur İttifakı partilerinin, Suriyeli veya başka ülkelerden gelen sığınmacıları ebediyen Türkiye’de tutmak gibi bir niyetleri yok. Nitekim, Türkiye’nin Suriye’de güvenli kıldığı bölgelere, Suriyelileri göndermeye devam ediliyor.
Dolayısıyla bu noktada, Oğan’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek açıklaması sıkıntılı olmaz.
Kanımca esas mesele, vereceği kararın, Sinan Oğan’ın bundan sonraki siyasî hayatını belirleyecek olmasıdır. Eğer Oğan, Cumhurbaşkanı yardımcılığı veya bakanlık karşılığında Kemal Bey’i desteklemeye karar verirse, kuvvetle muhtemeldir ki, bu seçim kendisinin son seçimi olur.
Tam tersi, kendi milliyetçi-muhafazakâr çizgisine uyumlu şekilde, Erdoğan ve Cumhur İttifakı yanında yer alırsa, bundan sonrası için siyasette önünün açık olduğunu söyleyebiliriz.
Benzer bir tespiti, 14 Mayıs öncesinde Muharrem İnce hakkında da yapmıştık. Maalesef Muharrem İnce, bu sınavda çakıldı. Bakalım, Sinan Oğan’nın sınavı nasıl sonuçlanacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.