Bir vefa örneği: Gurbetten Sılaya Göç Edenler
Türkiye’nin yoğun siyasi gündeminden ve Ankara'nın kulislerinden "uzaklara giderek" bir yazı yazmak istiyorum bu sefer. Uzaklara desek de mekân olarak çok fazla uzağa gidemiyoruz aslında. Yine Başkent'te Hacı Bayram'dayız... Ankara'nın manevi atmosferinin kalbi olan Hacı Bayram'da "uzaklara giden dostları" anmak için bir aradayız.
Dost sohbeti vesilesiyle gittiğim Araştırma ve Kültür Vakfı (AKV) Ankara Şubesinin düzenlediği "26. Gurbetten Sılaya Göç edenler" programı bizi bir kez daha uzaklara götürdü. Her bir tuğlasında büyük fedakârlıklar olan, Şeyh İzzetin Türbesine komşu konumda bulunan AKV Ankara Şubesinde her taraf kardeşlik kokuyor.
***
Selam verdiğimiz kıymetli dostlar arasında Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, SES Parti Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Yazar Necmettin Turinay, Vakıf Başkanı Metin Mahitapoğlu, birçok televizyonun kuruluşuna öncülük eden Ali Sabit Aksoy, Orta Doğu başta olmak üzere birçok konuda önemli kitapları bulunan Süleyman Arslantaş, Türk Kızılay Genel Sekreter Yardımcısı Şükrü Can, önemli hukukçular, STK temsilcileri, akademisyenler, gençler yer alıyor...
***
Öncelikle böyle güzel bir mekânda, güzel insanlarla bir araya gelerek, unutulmaz anlar yaşamamıza vesile olan herkese teşekkür ediyorum. Programın adını “Gurbetten Sılaya Göç Edenler” olarak belirleyen Araştırma ve Kültür Vakfının etkinliklerinden birine daha tanıklık ettik. Programın konusunu; 40 yılı aşkın dostluk ve kardeşlik oluşturuyordu.
Dost ve kardeşleri anmak için oraya toplanan yüzlerce kişi, Kur'an tilaveti ile derin bir düşünceye dalıp hazırlanan sine vizyonla duygulu anlar yaşamaya başlıyor. Işıkların bir kısmının kapatılmasıyla oluşan alacakaranlık, ağlayanların gözyaşlarını gizliyordu belki de. Sine vizyonda ebediyete intikal etmiş olan dostların isimlerini, fotoğraflarını görenler; Necip Fazıl’ın ‘Müjde’ şiirinin dizeleriyle geçmişe doğru bir yolculuk yapıyor…
Fazıl’ın “Öleceğiz müjdeler olsun, ölümü de öldüren Rabb’e secdeler olsun.” kulaklarımızda çınlıyor sanki. Tam bu mısraları düşünürken vefat edenlerin isimleri de aşağıdan yukarıya doğru bir bir akıp gidiyordu, tıpkı bu dünyadan göç ettikleri gibi. 1970’li ve 80’li yıllarda bir araya gelerek ‘kardeş’ olanların birçoğu, bugün ebedi uykularında idi... Zor günlerde, kardeşin kardeşe düştüğü, gözleri kan bürüdüğü o günlerde, bir araya gelip, büyük ızdıraplarla mücadele etmişlerdi.
Güçleri, sayıları ve tecrübeleri az olsa da ızdırapları büyüktü. Anadolu’nun dört bir yanından harekete geçmiş ve belli ki Allah’ın lütfu sayesinde buluşup kardeş olmuşlardı. “Melek tabiatlı bir kuşaktık. Duamız milletimiz için Yunus’un duasıydı. Rahmet diliyorduk insanlara!” diyerek, kardeşlik, birlik ve beraberlik temennisinde bulunuyorlardı. Şu an için en çok ihtiyacımız bu olsa gerek!
Zor günler geçirmiş, rüzgârın etkisinde sallanmışlardı; fakat birbirlerinden asla ayrılmamışlardı. Amaçlarını şu dizelerle ifade ediyorlardı hep: “Ummadık zerre ikbal milletin kavgasından, kan dondu yüreklerde bir kıvılcım ummadık. Dünyamız şekillendi yükselmek hülyasından, çileyi zevk edip bir tebessüm ummadık.”
Geride bırakılan 40 yılı aşkın zamana rağmen, aynı aşk ve aynı şevk ile devam ediyorlardı kaldıkları yerden. Asli vatanlarından göç eden kardeşlerini böyle andılar bir kez daha. Adını koydular “Gurbetten Sılaya Göçenler!” diye.
Slayt devam ederken bir dostumuz dedi ki "İsimlere ve tarihlere bakınca ölümün sırası yok, anlaşılan!" Evet, ölümün sırası yok, vadesi yeten göçü topluyor... Şimdi bizler, dünya sürgününde olanlar; henüz çetin imtihanı tamamlamadık… Böylelikle bu yazıda bir vefa örneğinin daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. ‘Bir kara sevdaya’ gönül verenler, ermeseler de dünyada muratlarına. Sonunda kavuşurlar yüce Mevlalarına. Unutmayalım ki bizler hâlâ “gurbetteyiz…”
Güzel bir hayat yaşamak ve güzel anılmak dileğiyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.