Uğur Böceği

Uğur Böceği

Vay halinize

Vay halinize

Kaleye girmek üzereyiz, oraya giremez. Kale sekoya ağaçlarının oluşturduğu ormanın hemen yanındaydı. ‘‘Koş hadi Enes koş. Hadi ormana yaklaşık yüz metre kaldı.’’ Utku biran dönüp okunu canavara doğru attı. Okun ortasına önceden hazırlayıp bağladığı birde patlayıcı vardı. Ancak ok hedefini bulmadı. Ok canavarın sağına düşünce canavar sendeleyip düştü. Ucube yaratığın düşmesini fırsat bilen Enes’te okunu canavara doğru hedef aldı. O ok canavarın düştüğü yerden yana yatarak kalkması ile hedefini bulmamıştı. Enes ‘‘Allah seni kahretsin’’ dedi. Canavar kükrerken azman dişleri kanlıydı. Bu sefer düşerken ağzının üstüne düşmüştü. Ok canavarın soluna düşmüştü. Canavar kollarını sağa sola sallarken çok sinirlendiği belli oluyordu. Daha önceleri de canavarlarla karşı karşıya kalmıştı, iki kardeş ama bu kadar zorlu bir canavarla hiç karşılaşmamışlardı. Canavar yeniden kükredi. Sanki yerküre sarsılıp deprem olmuştu. Canavar kükrerken oluşan rüzgâr kardeşleri sarsmıştı. Ormana girmelerine ancak yirmi metre falan kalmıştı. İki yüz metre sonrada kaleye ulaşmış olacaklardı. Canavar ormana giremezdi. Çünkü orman sık dev sekoya ağaçlarıyla donanmıştı. Tam canavar pençesiyle iki kardeşe doğru uzanırken. Enes ile Utku şaşırtmacalı sağa sola doğru hareket edince canavar kayarak boyları yüz elli metreyi bulan dev sekoya ağaçlarına inanılmaz bir hızla çarpmıştı. Canavarın kuyruğu neredeyse Utku’ya çarpacaktı. O ara canavar kükremeye başlayınca ellerindeki kalkanı canavarın ağzından çıkan alevlere karşı tutarak olası bir tehlikeyi def ettiler. Canavar çok sinirlenmişti.  Son bir hamle yapan canavar homurdanarak pençesiyle ormana doğru uzatmasına rağmen ne Utku’yu ne de Enes’i yakalayabilmişti. Ormanın içindeki kaleye girmeden önce koruma kalkanıyla kendilerini koruyabilmişti, iki kardeş.

Böylelikle canavardan kurtulmuşlardı. Kaleye varan iki kardeş canavarın can çekişerek yok oluşunu kalenin surlarından seyrettiler.

Uğur böceğiniz diyor ki!

Artık canavarlar mutasyona uğradı. Şekil değiştirdiler. Makro yani devasa büyüklüklerdeki olan bu canavarlar. İnsanoğlunun yaşamadığı dönemde yaşadılar ve de yok oldular.

Canavarların, dinozorların o dönemde yaşadığını biliyoruz. İşte o varlıklar makro büyüklüklerde yaşamlarını sürdüremeyince mikro büyüklüklere sahip oldular. Hedefleri olan insanoğlunun içine girip onları yok etmeye ant içtiler.

Biz insanoğlu ise boş durmadık tabi ki, onlardan korunmak için aşılar, ilaçlar geliştirdik. Onlarda her seferinde kendilerinde mutasyon yeteneğini artırdılar. Bu suretle önceden yapılan ilaç ve aşılar etki etmez oldu. Ancak onlardan korunmanın yöntemlerini aşı bulunana kadar kalkanlarımızın şeklini değiştirdik. Mikro tehlikeye karşı maskeler geliştirdik. Onlarla mücadele şeklimizi değiştirdik. Bakın yüce rabbim bir ayetinde ne diyor.

“Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.”(Enfal, 8/60)

Peygamber Hz. Muhammed s.a.s. efendimiz bir hadisinde ise “Düşmanlarınızın silahıyla silahlanın’’ diyor. Bizlerde zaten hijyen kurallarına dikkat ediyor. Maskemizi takıyoruz. Maskelerimizi koruma kalkanı olarak kullanıyoruz. O zaman canavarlarla ve düşmanlarımızdan kalelerde saklanırken şimdilerde kalelerimiz evlerimiz oldu.

Düşman şekil değiştiremediği ve de devasa oldukları için kale kapısından peşimizden giremiyordu. Ancak şimdi mikro bir yapıda olduğu için bizimle birlikte içeri girebileceğini hesap ettiğimizden dolayı kendimizi gıdalarımızı ve giyeceklerimizi hatta dışarıdan getirdiğimiz her şeyi hijyen kurallarına uygun bir halde bize anlatılan şekilde tedbirimizi alarak içeriye alıyoruz. Ellerimizi mutlaka yıkıyoruz. Kullandığımız tek kullanımlık maskeyi çöpe atıyoruz. Diğer kurallara da uyuyoruz. 

Çünkü biliyoruz ki, Utku ve Enes’in savaş kalkanları bugün bizim için kullandığımız maskelerdir. Kalelerimiz ise evlerimizdir. Bugün canavarlar içimizde saklanıyor.  Kimin içine canavar kaçtığını (hastalık kaptığını) bilmediğimiz için. Maskelerimizi takıyoruz. Püskürdüğü alevler bugün hapşırma halinde. Bu canavarlar ailemizden birinin içine saklanmış olabilir. Belki komşumuzda belki de çarşıda, pazarda onun için biz dışarıya çıkmıyoruz. Mecburi hallerde ise kalkanımızı yani maskemizi takıyoruz. Sağa sola dokunmuyoruz. Hele elimizi ağzımıza burnumuza asla değmiyoruz. Biz ki nice makro canavarları yendik. Sizin gibi mikro virüsler, mikro canavarlar bize bir şey yapamaz diye gaflete asla kapılmıyoruz. Biz tedbirimizi alalım da takdir Allah’tan diyoruz. Kısacası düşmanımızı küçümsemiyoruz. Çünkü düşmanını küçümseyen baştan kaybeder.

Mikro canavar bugün adın korona yarınlarda adın ne olur bilemem ama unutma ki, biz her türlü tedbiri alıyoruz. Bilim insanlarımız çalışıyor. Yakında aşı da bulunur, o zaman vay halinize!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Uğur Böceği Arşivi