Bayram sabahı
YIL 1996…
Balıkesir Üniversitesi’nde 1. sınıf öğrencisiyim. Yıllardır yaşadığım güvenli fanusumdan çıkmış, yurtta kalmak istemeyip ev kiralamış, mütevazı öğrenci evinde olgunlaşıp büyüyen, hayallerini gerçeğe çevirmiş, umut dolu ve heyecanlı bir öğrenci…
Arefe gününden önceki gün bitti sınavlar. Akşama bilet bulup arefe sabahı Ankara’da olacağım umuduyla ve sevinciyle gidiyorum tarihi Balıkesir Tren Garı’na. “Bilet yok” diyor önce gişedeki memur ve “Bayramın 1. günü yerimiz var” diye ekliyor. Kocaman bir hayal kırıklığı ve mahzunlukla kalakalıyorum tren garının ortasında. Küçücük tarihi tren garı büyüyor da büyüyor. Ben içinde küçücük anlamsız bir noktaya dönüşüyorum o an.
Başlıyorum ağlamaya. İlk defa ailem olmadan geçireceğim bayramın ilk gününü. Sabah 08.00’de başlayan yolculuğum akşam 22.00’da bitecek. Sevdiklerim bayramlaşırken ben trene binip yola çıkacağım. “İlk bayram…” Sevdiklerimden ayrı geçireceğim ilk bayram olduğunu zannederek, daha onlarca hasret dolu bayram geçireceğimden habersiz döküyorum gözyaşlarımı.
Bir süre sonra zihnimi kendini teselli ederken buluyorum. Bir gün gecikmeli de olsa bayramlaşacağın bir ailen, gideceğin bir evin, öpülecek ellerin var diyorum kendime. Alıyorum biletimi. Dönüyorum mütevazı öğrenci evime.
BAYRAM SABAHI
Saat 08.00…
Sessizce biniyorum trene. Koskoca vagonda sadece 4 kişiyiz. 14 saatlik uzun yolculuğumuzda, diğer istasyonlarda belki yolcu sayısı artar diye umut ediyorum. Bütün umutlarıma rağmen 4 kişiyle başlayan yolculuğumuz Ankara’da 2 kişiyle bitiyor.
14 saatlik uzun yolculuk 28 saat gibi geliyor bana. Uyuyorum, uyanıyorum, yemek yiyorum, kitap okuyorum, saate bakıyorum, sadece 1 saat geçmiş. Sınavlarda koşar adım ilerleyen akrep beyle yelkovan hanım sürüklüyor sanki ayaklarını.
Köylerden, kasabalardan geçiyoruz yavaş yavaş. Hepsinde bir bayram havası. Trenin içinde hissediyoruz sıcaklıklarını.
Kararmaya başlıyor hava yavaştan. Eskişehir’i arkamızda bırakıyoruz. Ankara’ya son birkaç saatlik yolumuz var. Yol kenarında sıralanmış tek katlı müstakil evlerin ışıkları yanıyor. Çoğunun perdesi açık. Bayram sofraları kurulmuş, etrafında neşeli insanlar…
Kalbim sıkışıyor. Ruh halime anlam vermeye çalışıyorum. Bir karşılığı olmalı bu hissin. Çok geçmeden buluyorum da karşılığını. “Garip…” Bir garip yolcuyum. Kimsesiz olmasam da, yalnızlığın insana kendini garip hissettirdiğini öğreniyorum.
Çok şükür, -hiç bitmeyeceğini düşündüğüm uzun ve hüzünlü yolculuktan sonra- ulaşıyorum evime. Kucaklıyorum sevdiklerimi. Bir gün gecikmeli de olsa kutluyorum bayramımı…
Her bayram gelir aklıma üniversitede yaşadığım bayram sabahı. Sızlar burnumun direği, dolar kalbim aynı gariplik hissiyle. Bu bayram da ruhum garip, ülkem garip. Ülke olarak yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra, evler garip, sokaklar garip, şehirler garip…
Bir sonraki bayramda bu gariplik hissiyle gözlerim dolar mı bilemem ama bildiğim bir şey varsa o da sevdiklerimle geçirdiğim her gün bayram. Nefes aldığım her gün bayram. Yüzümün gülümsediği her an bayram.
Sevdiklerinizin eksikliğini hissetmediğiniz nice bayramlarda yeniden görüşmek dileğiyle; sağlıcakla kalın…
(25 Nisan 2023 tarihli Anadolu gazetesi yazısından alınmıştır.)