İrfan Paksoy

İrfan Paksoy

ÇERKESYA’DA TRAJEDİ; SOYKIRIM VE SÜRGÜN…

ÇERKESYA’DA TRAJEDİ; SOYKIRIM VE SÜRGÜN…

23.jpg

Kafkasya, toplam 1.200 km uzunluğundaki ünlü Kafkas sıradağlarının hem kuzeyini hem de güneyini içine alan geniş coğrafî bölgeyi ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle Karadeniz ve Hazar Denizi arasında yer alan sarp ve yüksek Kafkas sıradağlarının ikiye ayırdığı bölgeyi ifade etmektedir. Yani Kafkasya güney ve kuzey şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Güney Kafkasya; Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı içine almaktadır. Kuzey Kafkasya’dan bakıldığında Güney Kafkasya denilmektedir.

Kuzey Kafkasya, üzerindeki unsurların farklılığı nedeniyle anlaşılamayacak bir şekilde karışık, etnik ve sosyo-kültürel yapıda olan, tarih boyunca kavimlerin ve medeniyetlerin geçiş noktası olan ve pek çok kavmin kültürel mirasını günümüze taşıyan, bunun yanında birbirinden farklı kırktan fazla dil konuşulsa da Kafkasya halklarının birlikte yaşayabildikleri dünyanın en karmaşık bölgelerinden birisidir. Çerkesler ise çok eski tarihlerden itibâren bölgede yaşayan yerleşik halklar olup 19. yüzyılda yaşadıkları trajedi ise tarihin en acı olaylarından birisidir. Sonuçları bakımından değerlendirilirse Kuzey Kafkasya’nın otokton (yerli) halkı yaşadıkları olumsuzluklar neticesinde üzerlerindeki Rus Baskısı nedeniyle topraklarında rahat edememeleri, dolayısıyla büyük kitleler halinde yerlerinden edilmeleri şeklinde oluşan bu olaya zorunlu göç, sürgün ve hatta soykırım denilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanan 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan 1829 Edirne Anlaşması’nın Kafkasya’ya yansıması bu coğrafyanın tamamen Rusya’nın nüfuz alanına terk edilmesi olmuştur.

İlerleyen yıllar içinde Çarlık Rusyası, yüz binlerce askerini Kafkasya'ya göndererek burada tarihin tanık olmadığı vahşetlere başlarken Çerkesler için de ardı arkası bitmeyen kara günler, kara yıllar başlamıştır. Rusların emperyalist emellerinin kurbanı olan Çerkesler, 1850'lerden itibaren yurtlarında sistematik bir şekilde katledilmişler, direnenler de çoluk çocuk, hatta hayvanlarıyla birlikte öldürülmüştür.

Kırım Savaşı’ndan sonra (1853-1856) Rus Çarı II. Aleksandr Kafkasya’da ciddî bir çatışma çıkmamasına rağmen 260.000 askeri Kafkasya cephesine konuşlandırarak Kafkasya’nın kesin zaptına karar vermiştir. Bu iş için 1856 yılında General Bartinski, Kafkasya Genel Valiliğine getirilmiştir. General Bartinski göreve gelir gelmez General Yermolov’un savaş stratejilerini örnek almış, hatta ondan daha da sistemli bir şekilde hareket ederek Kafkasya’yı bütünüyle kuşatıp, kuşatma çemberini yavaş yavaş daraltmıştır. Bu taktik birkaç yıl sonra işe yaramış ve Şeyh Şamil’in birliği dağıtılmış, nihâyetinde 6 Eylül 1859 tarihinde Şeyh Şamil esir alınmıştır. Bu olaydan sonra Şeyh Şamil döneminde 25 yıl devam eden Gazâvat Savaşları sona ermiş, Ruslar Dağıstan’ı da içine alan bütün Kuzeydoğu Kafkasya’yı işgâl ederek buradaki tüm birliklerini Kuzeybatı Kafkasya’ya kaydırmışlardır.

1859 yılı itibarıyla Çerkes boyları olan Şapsığ, Abzah, Wubıh ve Bjeduğlar’ın yaşadığı bölgelerin dışında Kafkasya tamamen Ruslar tarafından işgâl edilmiş durumdadır.

1861 yılından sonra Rus Çarı II. Aleksandr’ın emriyle Kafkasya’da kelimenin tam anlamıyla Müslüman Çerkeslere soykırım uygulanmış ve 1.200.000 Kuzey Kafkasyalı katledilmiştir.

Şeyh Şamil’in Kuzey Batı Kafkasya’daki Çerkeslerin Ruslara karşı direnmeleri ve vatan müdafaalarını yapmaları için o bölgeye gönderdiği gönderdiği Kuzeybatı Kafkasya Naibi Muhammed Emin komutasındaki müridler beş yıl daha gazavâta devam etmişler ise de onlar da 1864 yılında silahlarını bırakmak zorunda kaldılar ve Rusya’ya teslim oldular.

Kuzeydoğu Kafkasya’daki Gazavât hareketinin son bulmasıyla Kuzeybatı Kafkasya’daki Çerkesler savaşa devam edip etmeme konusunda ikilemde kalmışlardır. Adige, Abhaz, Ubıh grupları ve Kuban ötesi aşiretler inatla direnme kararı almışlar, nihayetinde kayıpları giderek artmıştır. Kayıplarının artmasında ve savaşı kaybetmelerinde Çerkeslerin aralarındaki feodal yapının etkisiyle birlik olamamaları, bölgesel direniş göstererek tek elden ve sistemli büyük ordular kuramamaları etkili olmuştur. 1861 yılında Soçi’de Wubıhlar’ın öncülüğünde Abzeh, Ubıh ve Şapsığ liderler bir araya gelerek bir meclis “Büyük Bağımsız Çerkesya Meclisi” kurulur ve bu meclis, aldığı kararlarla aynı zamanda bir devlet şeklinde hareket ederek bazı bölgelere yetkililer atamıştır. Aynı zamanda meclis, İngiltere ve Osmanlı Devleti’ne elçiler göndermiş ve yeni kurulan bu devleti tanımalarını istemiştir. Her ne kadar son aşamada bu şekilde bir hamle yapılmaya çalışılsa da geç kalınmış bir birliktelik olmuş, Rus işgâlleri engellenememiştir.

Çerkes boyları olan Abzah ve Şapsığ bölgelerinde direniş büyük olur. Hiçbir yerden destek ve yardım alamayan Çerkesler yenilir. Bölge 1863 sonunda Rus orduları tarafından işgal edilir. Son direnişçiler olan Wubıhlar ise 1864 yılı baharında Kbaada’da yenik düşecektir.

Rus-Kafkas Savaşı’nın son günü ya da Son Çerkes Direnişi 21 Mayıs 1864 tarihinde bugünkü Soçi şehrine 30 kilometre uzaklıktaki şimdiki adı Krasnaya Polyana (Kızıl Çayır) olan Kbaada’da gerçekleşir. Bu vadideki 20.000 kişi civarındaki son Çerkes direnişçilerinin etrafı 100.000’i aşkın Rus kuvveti ile kuşatılır. Teslim olmak yerine vuruşarak şehit olmaya karar veren Çerkes direnişçiler gerçekleşen muharebede Rus silahları ve top ateşi sonucu büyük zayiat verirler. Kbaada’dan Karadeniz'e akan Açepsu deresinin kenarında şehit Çerkes savaşçıların kanları nedeniyle bu dere kızıla boyanır. Orantısız bir şekilde insan ve silah üstünlüğüne sahip olan Rus birlikleri gerçekleşen muharebede Çerkesleri imhâ etmenin verdiği keyifle zafer şenliği düzenlerler. Çar II. Alexandr da 21 Mayıs’ı ‘Ordu ve Zafer Bayramı’ olarak ilan eder.

232.jpg

21 Mayıs 1864 tarihinde Ruslar bölgede denetimi tam anlamıyla sağlar. İşgâl kuvveti komutanı Kafkasya Genel Askerî Valisi de Kafkas Savaşlarının bittiğini ilan eder. Böylece Çerkeslerin anavatanlarındaki asırlara bölgede üç yüzyıla yaklaşan bir varoluş ve özgürlük mücâdelesi bu tarihte acı bir mağlubiyetle sona erer.

Çar II. Aleksandr’ın Kafkasya’da görevlendirdiği kardeşi Grandük Mihail, Ağustos 1864 ayında Batı Kafkasya halklarına şöyle bir bildiri yayınlar: “Bir ay zarfında Kafkasya terk edilmediği takdirde, bütün nüfus savaş esiri olarak Rusya'nın çeşitli bölgelerine sürülecektir.” Böylece Çerkeslerin Büyük Felâketi başlar ve 1.500.000 Çerkes yurtlarını terk etmek zorunda kalır. Çerkes direnişinin son safhası gerçekte bir sürgündür. Çerkes halkı topraklarından kopartılmış, çâresiz bırakılmıştı. Çerkesler için bundan sonra acılı günler başlayacak, Çerkes halkının çok büyük kısmı hayatlarını başka topraklarda geçireceklerdir.

1864 Mayıs’ında, Çarlık, toplu sürgünle ve zorunlu göçle, “Dağlı (Çerkes) Sorununu” çözdüğünü ilan etmişti. Zor şartlarda, aç-açık durumda bırakılan yüz binlerce insan, zorla Karadeniz sahillerine sürülmüş, gemilerle Osmanlı topraklarına gönderilmiştir. Rus birlikleri Çerkes halklardan geride kalan köyleri yakıp yıkmış, Çerkeslerin boşalttığı yerlere de Rusları ve (Hristiyan) Don Kazaklarını iskân etmeye başlamıştır.

Şeyh Şamil’in yenilgisini izleyen dönemden itibaren oluşan göç dalgaları 1864 yılında doruk noktasına ulaşır. İşte tarihte “Muhaceret, Büyük Göç, Sürgün, Soykırım, Yistanbılako’ue (İstanbul Yolculuğu)” gibi isimlerle anılan bu olay, tarihin tanık olduğu büyük dramlardan biridir.

Çerkeslerin vatanlarından sürgün edilmelerinin pek çok nedeni vardır. Bu nedenlerden bazıları; Çerkeslerin yüzlerce yıldır hür olmaları ve hâkimiyet kabul etmeyen kişilikleri, Rusya nezdinde yegâne çare olarak Çerkesleri vatanlarından çıkarmaları gerektiğini ancak bu şekilde Kafkasya’ya hâkim olabilecekleri fikrini uyandırmıştır. Özellikle Kuzeybatı Kafkasya’da Rusya’nın hâkimiyeti esnasında sert bir politika izleyerek halkın önemli bir kısmını topraklarından çıkarmasının sebebi ise Karadeniz’e ve buraya kıyısı olan Batı Kafkasya ticaretine hâkim olmak, bu sâhil şeridini boşaltıp Rus yanlısı Kazakları yerleştirmek olmuştur. Bir diğer önemli neden ise Çerkeslerin Müslüman olmalarıdır.

Çerkes boyları tarafından sürdürülen direniş hareketleri 1859 yılına varıldığında sert bir şekilde bastırıldığı gibi, zorunlu göçün de büyük bir hızla uygulamaya konulduğu görülmüştür. Örneğin M. Venyukov adında bir Rus askerinin anılarındaki aşağıdaki ifadeler Çerkesler açısından durumun güçlüğünü gözler önüne sermektedir:

“Savaş son derece amansızsa cereyan ediyordu. Biz geri dönülmesi imkânsız bir tarzda ve askerin bastığı her toprak parçasını son ferde kadar Çerkeslerden temizleyerek adım adım ilerliyorduk. Kar erir erimez ve ağaçlar yeşermeden önce yüzlerce dağ köyleri ateşe veriliyordu. Ekinler atlara yediriliyor veya çiğnetiliyordu. Köy nüfusu gafil avlandığı takdirde, derhal asker muhafazasında en yakın (Hristiyan) Kazak köyüne götürülüyor ve oradan Karadeniz sahillerine ve daha sonra Türkiye’ye sevk ediliyordu. Bizim yaklaşımımız sırasında boşalan kulübelerde çoğu zaman masanın üzerinde, içinde kaşığı ile beraber henüz soğumamış lapaya, üstünde iğne takılı tamiri yarıda kalmış elbiselere, döşemeye bırakılmış çocuk oyuncaklarına rastlıyordu. Bazen askerlerimizin şerefiyle orantılı çok nadir, canavarlığa kadar varan hunharca hareketler de yapılıyordu”

Rusların gösterdiği çok sert davranışlara örnek olarak 1863 yılında Thee Free Prees Gazetesinde yayımlanan ve Fransız kaynaklı olan bir haber şu şekildedir:

“Şapsığ ülkesinin Hafia köyünde bir yamyamlık sahnesi sergilenmiştir.

Köy erkeklerinin cephede ileri hatlarda bulunmasını fırsat bilen Çarın askerleri köydeki savunmasız halkın üzerine üşüşerek onları öldürmüş, evlerini yakmış ve mallarını yağmalamıştır. Kurbanlar arasında 18 yaşlı kadın, 8 çocuk ve 6 yaşlı erkek bulunmaktadır.

Öldürülen kadınlardan birinin cesedine şu sözcükleri içeren bir yafta iliştirilmişti:

“Haydi git yardım için temsilcilerinizi gönderdiğiniz İngiltere Kraliçesine şikâyet et!”

Küçük bir çocuğun cesedinde ise şu yazı okunuyordu:

“Koruyucunuz Türklere kendini satacağına burada kal!”

Yine Gözleri oyulmuş yaşlı bir erkeğin cesedinde de şu yazı okunmakta idi: “Git temsilcilerinle buluş Paris’te iyi göz doktoru bulabilirsin”.

Bu bilgiler durumun vahametin apaçık ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle Ruslar tarafından uygulanan baskı ve terör, göçü kaçınılmaz hâle getiren temel etkenlerdir. Göç Rus ve Avrupa tarih literatüründe işlenmeye başlanmış, farklı kişiler tarafından göçün nedenleri incelenmiştir. Arthur Fonvill, “Çerkesya Bağımsızlık Savaşı’nın Son Yılı; 1863-1864” adıyla yayınlanan anılarında göçmenlerin sıkıntılı durumundan bahsetmiştir. Adolf Berje’nin “Dağlıların Kafkasya’dan Sürgünü” adlı çalışması ayrıntılı bir niteliğe sahiptir. Y. Abramov, göçü “Dağlıların Kovulması” şekliyle isimlendirmiştir. Balkar aydını M. Abayev göçün sebebini Kuzey Kafkasya toplumlarının politik ve ekonomik etkenleri başta olmak üzere diğer koşullara dayandırmıştır. Devrimci Oset şair Kosta Hetagurov, “Severnıy Kavkaz” gazetesinde yayınladığı “Türkiye’ye Göç” başlıklı yazısında, meselenin temelini dile getirerek açıklamıştır. Bunun yanında Sovyet döneminde de araştırmalar sürmüş, Kafkas halklarının Türkiye’ye göçü G.A. Dzagurov, M.S. Totoyev ve G.A. Dzidzariya gibi bilim insanlarınca araştırılmıştır. N.A. Smirnov, V.P. Nevskaya, T.H. Kumıkov, A.H. Kasumov, H.O. Laypanov gibi Kafkasologlar da çalışmalarında söz konusu meseleye değinmişlerdir.

Sürgün sırasındaki yol şartları, salgın hastalıklar, açlık ve Kafkasya'daki Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum ve diğer limanlardan kapasitelerinin çok çok üzerinde yolcu – sürgün bindirilen nice deniz vasıtasının (tekne – gemi) Karadeniz’de batması sonucu resmî olmayan rakamlara göre sürgüne tâbî tutulan Çerkeslerden 400.000-500.000’i hayatını kaybeder.

Rus kaynaklarına göre, 1863-64 yıllarında Osmanlı Devleti’ne göç edenlerin sayısı 418.000 kişi, 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493.000’dir. İngiliz savaş tarihçisi ve yetkin bir Kafkasya tarihçisi olarak da bilinen William Edward David Allen'e (1901-1973) göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin sayısı 600.000’den fazladır. Uzmanlık alanları arasında Osmanlı İmparatorluğu, Balkanlar ve Orta Doğu olan ABD’li tarihçi Justin McCarthy (1945- ), sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800.000 kadarının hayatta kalabildiğini, sağ kalan nüfusun 600.000’inin 1856-64 arasında, 200.000’inin de 1864 sonrasında göç ettiğini belirtmektedir. Bu durumda Allen ve McCarthy'nin 1864 yılında Osmanlı coğrafyasına yerleşebilen nüfusa ilişkin tahminleri uyuşmaktadır. Çerkes-Kabartay kökenli Türk asker (general) ve tarihçi İsmail Hakkı Berkok'a (1890-1954) göre ise bu sayı 1.000.000 kadardır. Bütün bunlar, kuşkusuz tahminî sayılardır. Sayıyı daha az ya da daha çok olarak gösteren kaynaklar da vardır. Ancak Çerkes kaynakları, genellikle 1.500.000 sayısı üzerinde birleşmektedir.

Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Çerkes sayısı ise 500.000’den fazla olarak tahmin edilmektedir.

Zorlu deniz yolculuğunu tamamlayabilen Osmanlı Devleti'nin Trabzon, Samsun, Sinop, İstanbul, Varna, Burgaz ve Köstence limanlarında indirilir ve bu yerleşim merkezilerine kendileri için hazırlanan kamplara yerleştirilirler. Ancak bu kamplar kısa bir süre içinde açlık ve salgın hastalıklar sebebiyle binlerce insanın hayatını kaybettiği ölüm kampları hâline gelir. Bunun ardından geçmenler bir kısmı göç ettikleri Suriye ve Ürdün gibi bölgelerde iskân edilirler.

Son Çerkes direnişinin gerçekleştiği “Kbaada” ismi Büyük Çerkes Sürgünü sonrasında Rus idaresi tarafından “Krasnaya Polyana” (Kızıl Çayır) olarak değiştirilir.

Anavatanlarından sürgün edilen Çerkeslerin yaşadığı tarihî trajedi her yıl 21 Mayıs'ta anılmaktadır.

Çerkes Soykırımı nedir? 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü tarihçesi

Anavatanlarından sürgün edilen ve soykırıma mâruz kalan Çerkeslerin yaşadığı tarihî trajedi her yıl 21 Mayıs'ta anılmaktadır. (üstte)

21 Mayıs 1864, dünyadaki tüm Çerkeslerin kalplerine yazılı acı ve hüzün dolu bir kopuşu simgeler.

Çerkesler Avrupa’nın en yüksek dağı olan Elbruz Dağı'na “Nurlu Dağ” anlamına gelen Oşhamafe derler. Çerkesler için Oşhamafe yücedir, asildir, çok değerlidir ve ulaşılmazdır. Yaşanan acılar nedeniyle de Çerkesler mevcut durumu “Oşhamafe kızgın, Oşhamafe üzgün, Oşhamafe yaslı...” diye ifade ederler.

Yaşananlar işgâl midir, sürgün müdür yoksa soykırım mı? Bölgede yaşananlara, bu kavramların anlamlarına ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 9 Aralık 1948 tarihinde kabul ettiği ve 12 Ocak 1951 tarihinde de yürürlüğe giren Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme'nin 1 ve 2’nci maddelerine bakılacak olunursa bahse konu sualin cevabının sual ile birlikte bahsedilen tüm olumsuzluklar olduğu anlaşılacaktır.

Çerkesya’da 1763-1864 döneminde yaşananlara genel olarak bakılacak olunursa;

* Çarlık Rusyası, Kuzey Batı Kafkasya’yı işgal ederek, Çerkeslerin tarihî topraklarını ellerinden almış,

* Çarlık Rusyası, 1763-1864 savaşı süresince Çerkesleri sistemli olarak katliama ve etnik soykırıma tâbî tutmuş,

* Rus Çarı ve komutanlarının da bu konuda açık emirleri olmuş,

* Farklı kaynakların belirttiği rakamlarda farklılıklar olmakla birlikte Çerkes soykırımında yaşamını kaybedenlerin sayısı yaklaşık 500.000 ve sürgün edilenlerin sayısı ise 1,5 milyon olup sürgün edilenlerin de üçte biri de sürgün yollarında hayatını kaybetmiştir.

Çerkesya’da yaşananlar için sadece BM Sözleşmenin bahse konu maddeleri değil aynı zamanda tanıklar ve tarihî kaynakların beyanları da “soykırım” olduğu gerçeği ile örtüşmekte ya da “soykırım” demektedir.

Sonuç olarak, yaşanan acılar nedeniyle de Çerkeslerin mevcut duruma ilişkin yerel ifadesi üzere “Oşhamafe kızgın, Oşhamafe üzgün, Oşhamafe yaslı...” Bu soykırım ve sonrasındaki sürgünün cümle mazlum ve mağdurlarına da rahmet olsun...

KAYNAKLAR:

-; “Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkes Sürgünü 3. Bölüm”, https://circassianportal. Word press. com/ 2010/05/18/bir-soykirimin-adi-1864-buyuk-cerkes-surgunu-3-bolum/, Erişim Tarihi: 13.05.2020.

-; “Çerkes Soykırımı nedir? 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü tarihçesi” Milliyet, 21.05.2019.
-, “İşgal, Soykırım ve Sürgün-Tanıklar”, http://demokratikcerkeshareketi.org/node/718, Erişim Tarihi: 13.05. 2020.

-; “Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme”, https://www. ombudsman.gov.tr/contents/files/32702-Soykirim-Sucunun-Onlenmesine-Ve-Cezalandirilmasina-Dair-Sozlesme.pdf, Erişim Tarihi: 14.05.2020.

-; Allen, William Edward David and Muratoff, Paul; Caucasian Battlefields, Cambridge University Press, London – UK 2010.

-; Altın, Hakan; “XIX Yüzyılda Osmanlı Devleti’ne Yapılan Çerkes Göçleri (Çerkes Sürgünü)”, Belgi, Sayı 14, Yaz 2017 / 1.

-; Berslan, Mishe; “Çerkes Soykırımı (2)”, http://cherkessia.net/author_article_detail.php? article_ id=153, Erişim Tarihi: 13.05.2020.

- Bozkurt, Mehmet; “21 Mayıs 1864 Çerkeslerin Sürgünü”, https://www.jinepsgazetesi.com/21-mayis-1864-cerkeslerin-surgunu-10378.html, Erişim Tarihi: 14.05.2020.

- Kafkas Dernekleri Federasyonu, “Oşhamafe kızgın, Oşhamafe üzgün, Oşhamafe yaslı…”, 07.02. 2014, https://www.kaffed.org/haberler/diasporadan/item/2015-oşhamafe-kızgın,-oşhamafe-üzgün,-oşhamafe-yaslı.html, Erişim Tarihi: 13.05.2020.

- Kumuk, Tuğan; “Çerkeslerin Türkiye Sürgünü”, (İçinde: Vatanından Uzaklara Çerkesler, Ed. Murat Papşu), Bölüm 1, s. 17‐34, Chiviyazıları Yayınevi, İstanbul, 2004), http://21mayis.org/ content/pdf/ exile/ Kumikov _cerkeslerin_turkiyeye_surgunu.pdf, Erişim Tarihi: 13.05.2020.

- Natho, Kadir I.; Circassian History, Xlibris Corporation, USA 2009.

- Paksoy, İrfan; “21 Mayıs 1864: Hem Soykırım Hem Sürgün”, http://www.dibace.net/ uncategorized/ 21-mayis-1864-hem-soykirim-hem-surgun/21.05.2020, Erişim Tarihi: 13.05.2020

- Perruchoud, Richard ve Cross, Jillyanne Redpath; Göç Terimleri Sözlüğü, Uluslararası Göç Örgütü, https://publications.iom.int/system/files/pdf/iml31_turkish_2ndedition.pdf, Erişim Tarihi: 14. 05.2020.

- Richmond, Walter, The Circassian Genoside, Rudgers University Press, London – UK 2013.

- Türcan, Talip; “Sürgün”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 38, İSAM, İstanbul 2010.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Paksoy Arşivi