Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

Ermeni

Ermeni

Bu güne kadar karşılaştığım bazı Ermeniler hakkındaki hatıralarımı anlatmak istiyorum. Çünkü her 24 Nisan ‘da bir yaygara koparır batılı haydutlar, ”Ermeni soykırımı(!)” diye kendilerinin dünyaya insanlığa karşı işledikleri kabahatleri temize çıkarmaya çalışırlar. Ermeni ve Kürt kartını hem Rusya hem de batı kullanmakta ellerinden bırakmamaktadırlar. Çünkü en kolay azdırılan, yoldan çıkarılan, raydan çıkmaya hazır gurup bunlardır. Oysa son yüzyıl içerisinde en az beş defa isyana kalışmış ve her defasında en az 50 bin Kürt ölmüş sonra da yüz üstü bırakılmışlardır. İngiliz Mehabat isyanından sonra onları terk etmiştir. Kendisini terk edip İngilize rağbet eden Kürdü “dönek” olarak niteleyen Rusya, bu gün dahi onlara inanamamaktadır. Lakin koz olarak elde tutmaktadır. PYD/ YPG’nin paylaşılamaması bundandır. Ders alan yok, dolduruşa gelip dağa çıkan haytalar çok. Türklerle asırlardır beraber yaşayan asla zulmü bırakınız sıkıntı dahi yaşamayan bu insanları Batı, emperyal maksatları için, Rusya ise milli bekası için ellerinden bırakmamaktadırlar. Baku’nün en güzel yerlerinde yaşayan, en mutena semtlerinde iş kuran Ermeni kendi topraklarını abad edememesine rağmen kalkıp %30 Azerbaycan toprağını otuz yıldır işgal altında tutmaktadır.

Yıl 1997. . Özbekistan’ın Andican şehrindeki Yabancı Diller Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesinde görevliyiz. Aynı üniversitenin Rus Dili bölümünde çalışan karı koca iki Ermeni ile aynı apartmanda oturmaktayız. Sabahları onlarla karşılaşmamak için erken çıkmaya gayret ederdim. Lakin bazen karşılaştığımız olurdu. Bu karşılaşmada mutlaka arabalarına davet ederlerdi. Beraber giderdik iş yerine. Hanımı şakacı bir kadındı. Lakin anlaşmalı olduğuna inandığım bir soru sorardı. “Koşni bize Ararat (Ağrı) ile Van’ı ne zaman vereceksiniz?” derdi. Her ne kadar kocası “boşverin siyaseti” dese de kadın şakayla karışık sorardı. Hem okula kadar bu vesileyle sohbet eder hem de hesaplaşmaya çalışırdık. Ben de onun bu sorusuna karşı “siz 1900 yılının haritalarına bakınız kim kimden alacaklı” derdim. Çünkü bu zamanlarda Erivan bir Türk hanlığıdır. Bu sebeple “Şol Revan’da balam kaldı, gülüm kaldı” diye hala söylenen türkülerimiz var. Ermeni hanım “kalsın istemiyorum. Siz elimizden Erivan’ı da alacaksınız” der kapatırdı ama başka bir karşılaşmada tekrara söylemekten de çekinmezdi. Peki aynı sistemde Sovyet sisteminde yetişen sözde halkların kardeşliği esası üzerine kurulu bu sistemden bu kadar şoven bir Ermeni yetiştirirken bizimkiler hep “Sovyet vatandaşı” numaralarına kanıp milli mefkuresi olmayan varlıklar olarak yetiştiler. Bir Azerbaycanlı ressam dost da” Askerde onlara silah talimi yaptırırlar bizi de yol inşaatında, koğuş yapımında çalıştırırlardı. Şimdi neden böyle yaptıklarını anlıyoruz” derdi. Hemen belirtmeliyim ki hem Özbek hem de Azerbaycanlı dostlarıma şunu da sordum:”Sovyet ordusunda askerlik yaparken bir bölükte bir koğuşta kimin sözü geçerdi?” diye. Özbek de Azerbaycanlı da “tek başına da olsa hep Çeçen’in sözü geçerdi” dediler. Daha sonra Özbek kendilerinin Azerbaycanlı da kendilerinin ikinci sırada sözlerinin geçtiğini söylerlerdi. “Peki Rus’un hiç mi sözü geçmezdi” dediğimde “Çeçen’den sonra “derlerdi.

Yıl 2011. Almaya’dan Frankfurt şehrinden bindik uçağa İstanbul’a geliyoruz. Yan tarafta oturan bir karı-koca Ermeni olduklarını sonradan öğrendiğim sakin iki insan var. 1971 yılında gitmişler bir daha da tatilden tatile gelmişler. İstanbul’u unutamayanlardan. Lakin kadirşinas insanlardı. “Siz de Türkler bize baskı uyguluyor, bizi ikinci sınıf insan yerine koyuyor” diyor musunuz Kürtler gibi. “Kadın asla diyor. Komşularıma İstanbul yemeklerini öğretiyorum.” “Bu yemek Ermeni yemeği mi”? dediklerinde “hayır İstanbul yemeğidir diye” cevap veriyorum. Kocası söze giriyor. Burada Ermeni pasaportunun hiçbir değeri yok. Biz burada Türk’üz. Koskoca Türk pasaportu varken bilinmeyen tanınmayan, değeri olmayan Ermeni pasaportuna kim rağbet eder. Biz hem Türk pasaportu taşımaktan hem de İstanbullu olmaktan mutluyuz gurur duyuyoruz. Fanatikleri de desteklemiyoruz” diyor. İnanmaktan başka çare yok. Çünkü yeni tanıdık yeni tanıştık ne yaptıklarından haberimiz yok. Söyledikleri ile hareket etmek mecburiyetindeyiz. Bu kafada ne kadar Ermeni vardır bilemiyorum.

Yıl 2003. Bakü’de Nizami metrosunun önünden Nizami tiyatro salonuna gidiyoruz. Rahmetli … nin “özümüzü kesen Göytürkler” isimli eserini seyredeceğiz. Yanımda da o mezkur ressam arkadaş var. Bulvardan hemen sonraki arka caddeden geçiyoruz. Duvarın dibine çöp atmışlar. Birinci defada “lütfen buraya zibil atmayınız” yazmışlar. Zibil, çöp pislik manasında. Tekrar atmaya devam edilince “Buraya zibil atan Ermenidir” diye yazmışlar. Arkadaşıma” Bunu yazmışlar ama hemen şu arka caddede ana caddede ya anası ya atası veya kızı oğlu Ermeni olan zibil gibi insan var” diyorum. Zibili açıkladıktan sonra “haklısın Sovyet sistemi bizi mankurt eyledi” dedi.

Yıl 1983. Urfa ili Birecik Lisesinde görevliyiz. Şehir bir tane lise yine bir tane de ortaokul var. Yani şehrin bütün öğrencileri bizim okula geliyorlar. Hatta Halfeti’de lise olmadığından onlar da bize gelirlerdi. Şehirde bir kimsesiz kadın vardı. 95 yaşındaki Sabriye nine… Evinin üst kattaki odalarını bekar erkek öğretmenler kiraya verir kendisi de alt kattaki odasında otururdu. Bu vesile ile tanıştık. Ev, taş yapı olduğundan alt kat hem kışın sıcak hem de yazın serin olurdu. Zaman zaman onunla da oturur sohbet ederdik. Çayını içerdik. Namazında niyazında bir yaşlı nurani yüzlü hanımdı. Bu kadının torununu okutmuşuz. Liseyi bitiren oğlan Hava Harp Okulunu kazanmış. Biz Sabriye ninenin torunu olduğunu bilmiyoruz. Mülakatta elenmiş çocuk. Çünkü güvenlik soruşturmasında anasının tarafının o Sabriye nineden dolayı Ermeni olduğu tespit edilmiş. Bunu işittikten sonra gitmeleri azalttık Sabriye nineye. Ancak sordum o da açıkladı. Birinci Cihan Harbinden sonra, Adıyaman Gerger’den Halfeti üzerinden Suriye veya Lübnan’a kaçacaklarmış aile olarak. Birecik’te bir ağa yollarını kesmiş. Küçük sarışın kızı kendisine vermeleri karşılığında bırakacağını serbestçe gidebileceklerini” söylemiş. Öyle de olmuş. “Benim ailem Türklere zulmetmedi, ancak savaşa giden Türklerin ailelerine kötülük edenler vardı. Onlar kaçıp gittiler. Biz de başımıza bir şey gelmesin diye yola koyulduk” dedi. Yani savaş dönüşü kaçan Ermeniler ölmedi Suriye veya Lübnan’da yaşamaktadırlar demişti.

İşte Türk’ün Ermeni’ye bakışı… Ancak hem Rusya hem de ABD ve Batı bu iki kozu Kürt kozu ile Ermeni kozunu ellerinden hiç bırakmadılar. Lazım olunca başvurdukları bu oyuncak bu günlerde daha azgın ve daha haddini bilmez bir şekilde kullanılıyor. Basiretsiz idarecilerin her zaman bu aldanışla aldandıklarını okuyoruz. Fikri siyaseti ne olursa olsun bu vatanın birliği ve milletin esenliği elbette karşılıklı saygı esasına dayanan bir tesanüt ile mümkündür. Aksi takdirde ne Ermeni mutlu olacak ne Kürt huzur bulacak ne Türk bu olanlardan mutlu olacaktır. Ancak bilinmelidir ki” Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacak”…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sefer Aşır Eraslan Arşivi