Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

İlkeli olmak-2

İlkeli olmak-2

Günlük hayatta ilkeli olmayı daha önceki yazımda anlattım. “Bu adam dürüsttür, bu adam içki içmez,yalan söylemez, dosdoğrudur” gibi sıfatlarla anılmak ne güzel bir kazanımdır!Bu yazımızda ise siyasette ilkesizleri anlatacağım. Nokta kadar menfaati için virgül gibi bükülenlerin üç nokta gibi bir menfaat de olsa bükülmeyenlerin halini anlatacağım.

İlkeli olmanın siyasi alanda ne kadar zor, hatta imkansız olduğuna şahit olduğumuz günleri yaşıyoruz. Siyaset menfaat demek, olarak algılanıyor. Bir defa seçilmek için onca değerini ayaklar altına alanların tonlarca olduğu bu arenada birinci defa seçilip yolunu yordamını öğrenenlerin, “ah bir daha seçilebilsem” iştahına şahit oluyoruz. Evet bir daha seçilse neler yapmaz neler, ne de olsa yolunu öğrendi artık. Bütün değer yargıları ayaklar altında olsa ne yazar. Bunca açlığa doyumsuzluğa ve hayasızlığa ne gerek var ki!

Siyasi partilerden çok anlayışları ele almak isterim. Bir büyük gövdeden ayrılırken “Bunlar oportonist, bunların manevi değerlere saygısı yok…” gibi suçlamalarla ayrılacaksınız sonra küçük bir çıkar için girmediğiniz kılık kalamayacak. Buna oprtonizmin şeddelisi demezler mi? Birisi başında bulunduğu yeri eski arkadaşlarının ifadesiyle ”satacaksınız” onlara verdiğiniz cevap da “bana teklif edilen onlara teklif edilse neleri satmazlar ki” olacak. Ayıptır, utanacak yüz lazım. Demek bunların kızarmayacak kadar kalın bir derisi olan yüzleri var. O yüzleri sakal da kıl kendir de kapatamaz. O bir yükseğe çıkıp güya paradan huzura erdiğine inanacak arakasından gelen de aynı metodu takip edip ”ne olur biz de sizi destekledik bizi de al yanına “diyerek yalvaracak. En sonunda ise “ponkersiniz daha çok verirsiniz” inşallah gibi yalvar yakar olacaksınız bunlara oportonizm denmez de ne denir? Akarken testici testisine su dolduracak. Ancak su testisi suyolunda kırılır doğru bir söz ancak, Nasrettin Hoca misali testiyi kırmadan dövmek de işin içerisinde. Karlı çıkan testicidir her zaman.

“İbrikçi başı ve şürekasına” gelince. Pişman olanlar affedilecekmiş. Ya sizin af dilemeniz gerekiyorsa, sizin pişmanlığınız ne olacak? Gidenlerin hepsi Erbakan’ın tabiriyle “evin yaramaz çocukları, evdeki buzdolabı, çamaşır makinesi ne bulduysa satan yaramazlar” değildir. İbrikçibaşı, terlikçibaşı, peşkircibaşı, poşetçibaşı” elinden geleni yapmış “elimden gelen budur demiş” onların pişmanlığı yoksa herhalde bu kaçıncıdır bilinmez yeni af kararıyla nasıl ve hangi yüzle bir ayara geleceklerdir. Onların ilkesizliklerini “bunca lafı karnının neresine koydun” diyen laf ustasına susup cevap vermemekle işi geçiştirmekle bir sonuç alınamaz. Ancak kendi içerisindekileri kovalar sonra da pişmanlık çağrısı yaparsınız. Buna geçen defa uyarak geleceğini berbat eden adam dahi inanmaz .

“Devletin malı hazinenin malı yetimin malı tüyü bitmemişlerin hakkı” diye nara atacaksın iş başına geçince, hazinenin anahtarlarını eline alınca da “bu güne kadar onlar yedi artık bundan sonra biz yiyeceğiz” diyeceksiniz. Ne kötü ne ahlaksızca bir niyet izharıdır. Tüyü bitmemişlerin hakkı her zaman bakidir. Kim yerse karnını ateşle doldurmuş olur. Bu, en fazla güvenilen değeri, birkaç haram lokma için ayaklar altına alanları da Yüce Yaratan ayaklar altına verir. Bu ilkesizliğin daniskası değil mi? Unutmayalım ki adalet devletin temelidir. Adaletin olmadığı yerde canını malını namusunu emniyette hissedemeyen adam için yaşamak zulümdür. Manasızdır. Haksızlığa uğradığınız zaman anlarsınız onun adaletin ne kadar kıymetli olduğunu.

Cumhuriyeti kurmakla övünen, cumhuriyet kadar neredeyse yaşa sahip olanların o zaman ilke edindikleri oklardan birisi de “milliyetçilik” kavramıdır. Peki bu gün içerisinde bir tane milliyetçi veya bu ilkeye bu oka inanan adam var mı? O zaman o oku çıkarıp atmaları gerekmez mi? Bu kadar ilkesizlik elbette başkalarında aranandan daha fazlasıyla mevcuttur. Bu sebeple halk başarma şansı vermiyor. Her fraksiyonun cirit attığı devleti yıkmaya söz verenlerin dahi barındığı bu yere başarı nasıl nasip olur ki?

Bir başka ilkesizlik de dokuz prensip belirleyeceksiniz bunlardan birisi de “ahlakçılık” olacak. Ama yönetimin 11 kişisi yayımlanan yirmisi yayımlanmayan kaset sahibi olacak. Bunca ahlaksızı nasıl seçtiniz, kim tavsiye etti de seçtiniz. O zaman o “ahlakçılık “ilkesinin değeri kalmamıştır, miadı dolmuştur” deyip atınız. Bir başka kuruluşu aynı sebeple kapatırken” oraya bazı ahlaksız insanlar doluşmuştu” itirafında bulunmak kirlenmenin yozlaşmanın son noktası olsa gerek. Onların oraya doluşması sızması sizin izninizle olduğuna göre sahi hiç siz karar vericiler kendi ahlakınızı kontrol ettiniz mi? Bunlardan ben de sorumluyum dediniz mi? Yoksa pişman olan varsa affederim” demekle ne kadar daha yol alabileceksiniz.

İşte siyasetteki ilkesizliklerin ilkesiz siyasilerin hali budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sefer Aşır Eraslan Arşivi