Oruç tuttuğumuz halde kayıp etmek
İbadetlerimizde ki faydaları ve hikmetleri bazen yaptığımız hata ve kusurlarla, günah ve haram olan şeylerle zedeliyor, eksik ve kusurlu hale getirmeyi bırak, adeta yerle yeksan ediyoruz.
İbadetleri rıza i ilahiye ulaştıran merdivenin basamakları gibi düşünün! Tutulan oruçla belki on basamak çıkıp yaptığı bir gıybetle yüz basamak inen yani zarar eden bir insan, on basamak çıktığını dikkate alıp gerçekten kazanmış olduğunu mu zannediyor! Bu bir aldanma olur. Dinimizde önemli olan kazandıklarımızı muhafaza etmek, hayatımızda yapmış olduklarımızın eksi ve artısını hesap edip, sonucuna göre yeniden bir duruş sergilemektir.
Bir insan oruç tutarak yüce Allaha karşı, en güzel, bir o kadar kazancı ve sevabı bol bir amel etmiş olur. Buna karşın gıybetle dedikoduyla, onun bunun hakkına girerek bin bir başak veren ektiği bu tohumu heba ve zayi ederse, oruçtan nasıl bir fayda elde edebilir?! Bu, heybesi delik adamın durumuna benzer; her yaptığı amelin sevabını heybesine atıyor bu adam. Ancak attıklarını, delik heybesi nedeniyle muhafaza edemiyor. Adam bir sevinçle evde hesap yapmak için heybesini açıyor, bakıyor ki hiçbir şey yok. Nereye gitti, kim çaldı diye düşünüyor. Hâlbuki kendi ihmalkârlığının kurbanı olduğunu hesap bile edemiyor.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
"Bir kimse kardeşinin haysiyetine yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (kıyamet) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nispetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir." (Buhari, Mezalim, 10)
Evet, her ibadetin bizi insani ilişkilerimizde daha olgun ve güzel bir seviyeye çıkarması gerekir. Hassas bir duyguya ulaşan, dikkatli bir davranış becerisi kazanan insan, kul hakkına riayet eder. Kimseyi üzmez, kimsenin incinmesine razı olmaz. Aksi halde kıldığımız namazları, tuttuğumuz oruçları kimin için yerine getiriyoruz diye kafamızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz gerekir!
Abdullah İbni Mesud anlatıyor; Efendimizle beraber oturuyorduk. Bir adam kalkıp gitti. Onun ardından başka birisi de ileri-geri konuştu o giden kimse için. Gıybet etti yani, onun aleyhinde konuştu. Efendimiz buyurdu:“Git dedi, ağzını yıka dedi. Dişlerinin arasında yemekler kalmış dedi. Çıkar onları!” dedi. Adam diyor ki:
“Ya Rasulallah! Dişlerimin arasından ne çıkarayım ki diyor, ben et yemedim ki!” diyor. Efendimiz de:
“Sen diyor, kardeşinin etini yedin.” buyuruyor. ( İbni Kesir Tefsiri)
Gıybet, böyle kötü ve kerih görünen bir davranış olmasının yanında oruca en büyük zarar veren bir günahtır aynı zamanda.
Malumunuz olduğu üzere oruç ibadetini yerine getiren insanın imsaktan iftar vaktine kadar her anı ibadet hükmündedir. Namaz kılan insanın namaz esnasında nasıl ki günah işlemesi mümkün görünmüyorsa, oruç ibadeti esnasında günah işlemesi de mümkün değildir. Bu nedenle yüce resul buyuruyor ki:
“Sizden biriniz oruçlu olduğu günde kötü söz söylemesin, cahili işler yapmasın. Şayet biri gelir ona söver, onunla kavgaya tutulursa: ‘ben oruçluyum, ben oruçluyum’ desin.” (Buhari, Müslim)
Oruç tutanın bir farkı olmalı, cahilin cehaleti, kötünün kötülüğü, günahkârın günahı, kendini bilmezin bilgisizliği ibadet halinde olan insanı sarsmamalı.
Şeytanın hareket alanının daraldığı, cehenneme giden yolların zorlaştığı, cennete nail olmanın imkânlarının önümüze serildiği ramazan ayında, oruçlu olduğumuz bir zaman diliminde şeytana uymak, nefsin telkinlerine kulak kabartmak irademizin zayıflığı, niyetimiz de ki samimi olamayışımızın bir göstergesidir.
Bilgiyi imanlaştırmalı, orucun başlangıcında ki niyetimizi gün boyu canlı tutmalıyız. Niyet, ibadetin her anında yüce Allah ile olmak, ondan gayrisini, başta kalbimiz olmak üzere bütün azalarımızdan silip yok etmektir. Oruç uyanık olmayı gerekli kılar. Oruçla, nefsiyle her an mücadele halinde olması gereken mümin, ne kendisine sataşan, günaha davet eden söz ve eylemlere açık olur ne de kimseye zarar vermeyi düşünür. Tam aksine oruç, sabrı öğretir şefkat ve merhameti kuşanmaya, diğerkâmlığı kazanmaya vesile olur/olmalıdır.
Selam ve dua ile…