Sen köşede ben dışarda
Bir zamanlar beraber olanlar, bu gün neden ayrılık yaşıyorlar? Bu yeni partiye oy verecekler neden verirler? Yeni kurulacak parti hangi saiklerle oy ister? Farklarının ne olduğunu ileri sürerler?
Aşık Veysel’in bir şiiri var. Aslı deriden olan ayakkabı ile mesh (ayakkabı içine giyilen namaz vakitlerinde her defada abdest alma zorluğundan kurtaran halk arasın “mes” denilen ayağa giyilen şey) arasındaki konuşmayı anlatır. “İkimiz bir bir idik sen köşede ben dışarda” Yani ayakkabı meshe sitem ediyor “İkimiz de deriden olan aslımız bir idik ama ben eli yüzü çamur bir ayakkabı olarak kapının dışarısında sen ise en nadide halıların üstündesin bu nasıl bir adalet?” diye yakınıyor. Bu sözleri hem AK Parti ile oradan kopup yeni parti arayışında olanlara, hem de Fetö mensubu olup, hizmetkarı olup da bir kısmı içeride bir diğer kısmı da dışarıda saltanat sürenlere güzel bir örnektir. Hani hapisteki Boydak kardeşler hapisten seslenerek ”Bizi Fetö’ye götüren Özhaseki devletin tepesinde bakan,biz de hapiste mahzun melil bakan” diyordu ya…
Her ne kadar bu güne kadar aşikar bir durum yoksa da açıklanmış bir beyanatları olmamışsa da derinden giden bir çalışma yapıldığı kesin. Zaten güçlü liderler, güçlü oldukları zirvede oldukları zaman değil tökezlemeye başladıkları zaman son ve indirici darbeyi hep yakınındakiler vururlar. Çünkü yapılan yanlışları ve en zayıf noktaları onlar bilirler. Bir zaman bir sendikada seminerler vermekteyken başkanların ekseriyeti ”bana rakip en yakınımdaki yönetime aldığım şu adamlardır” derlerdi. Nitekim onu devirip yerine geçenler hep o işaret edilen insanlardı.
Serok efendinin hareketinin bir değeri de karşılık bulması da imkansız görünüyor. Bu sebeple ona oy vereceklerin hangi sebeple oy verecekleri de anlamsız gibi duruyor. Karşılaşılan muamelenin onlara göre yanlışlığından başka bir sebep de olmadığı kanaatindeyim. Ali Babacan-Abdullah Gül hareketi için başta KHK ile atılan “zulüm gördükleri”ne inanılanlar verecektir deniliyor. Yani FETÖ diye atılan sonra hem Fetö hem de başka gizli işleri olan birisinin maaşının yarısını paylaştığı insanlar verecektir. Pek çok insan, “bunlar bir tekerin böldükleri” demektedir. Farkı yoktur. On beş sene beraberdiniz, iyi şeyler yaptınızsa beraber yaptınız, kötülere de ortaksınız. Mesela bir eski içişleri bakanı rektörlükten kovulan, bakan olunca bölücülere Habur’da mahkeme kurduran zat…Onun olduğu yere kim oy verir acaba?
Başı kapalılar furyası da bunun neticesi de apaçık ortadadır. Artık istismar eden olamayacaktır. Hırsızlık, yolsuzluk, nüfuz suiistimali de etkisini kaybetmektedir. “Dün sizi de gördük” diyenler çoktur. Eski Aileden sorumlu bakanın söylediği, “imam hatiplilerin %70’inden hayal kırıklığına uğradık” sözü gibi hayal kırıklıkları had safhadadır. Yani “dindarlar gelecek yolsuzluk hırsızlık, ahlaksızlık, adam kayırma partizanlık bitecek” de anlamını yitirmiştir. Abdullah Gül’ün yasa çıktığında koşarak işgal ettiği makama bakmaksızın “Norşin” heyecanıyla sarılınan bölge insanını kandırmaya da artık yer kalmadığı son İstanbul seçiminde anlaşılmıştır. Peki KHK ile işten atılanların Fetö mensuplarının oyu ile iktidar olunur mu? Elbette olmaz. Bunlara dış destek de olacaktır mutlaka. Dört eğilim deniliyor. Özal’vari bir çıkış. Zaten Ak Parti kurulurken de o söylemle yola çıkıldı küskün, yer bulamayan milliyetçilerle, yıllardır kazandığı fikirlerini ayaklar altına alıp koşan menfaatçi solcular ilave edildi. Ayrıca “Fetö’ya kontenjan verildi”. Adama Fetö’den ağır bir ceza vereceksiniz ona daha önce verdiğiniz kontenjanla “önce öğrenci, sonra sevgili neticede eş olan kaymakam olarak tayin ettirilen hanım milletvekili olacak. İkinci kontenjana da ilk hanım bunda da bana diyerek yalvaracak. Ne kötü bir netice… İşte bu çıkış sonradan gittikçe asıl unsurun diğerlerini tasfiyesi ile noktalandı. Yeniden öyle bir girişim rağbet görür mü bilmem Ama çok denen hep tasfiye edilenler ve gittikçe yalnızlaşan liderler şahit olduk.
Yalnızlaşan, iki süper güç tarafından kıstırılan, emperyalist batı tarafından yaptırımlar uygulanan bir Türkiye… Etrafı çevrelenmiş Suriye, Irak, Doğu Akdeniz ile kıskaca alınan sözün hülasası “akrebin kıskacındaki Türkiye” var ortada. Zaten biz Türkler, Türkiye Cumhuriyeti her zaman akreplerin kıskacındaydık. O zor şartlardan kurtulup Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduk. Yeni kıskaçlardan da kurtulacağız elbette. Eski ABD Ankara büyükelçisi J. Jefry,”Türkiye kim oluyor da bu kadar cüret gösteriyor. Bunlara birisi haddini bildirmeli” diye iki yıl evvel makale yazmıştı. Yeniden geliyor Ankara’ya. Aklı sıra haddimizi bildirecek. Görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler. Selam Türk’ün bayrağına.
Yeni parti çalışmalarının başında eski alışkanlıklar defalarca denenip yanılmalarına rağmen birkaç oy uğruna yanlış ve tehlikeli sahalarda top koşturuluyor. İslam’ın son kalesidir bu” diyen şair gibi son kale Türkiye Cumhuriyetidir. Allah yüce dini adına son kale olması adına koruyacaktır. Türkiye’nin Alman, ABD, Rus, İngiliz, İsrail gizli servislerine satılan cemaat veya din istismarcılarına, ihtiyacı da yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.