Sefer Aşır Eraslan

Sefer Aşır Eraslan

Sensiz günlerim

Sensiz günlerim

Sensizliğe söylendi bütün şarkılar. Ama senin yokluğuna henüz ne şiir yazıldı ne de şarkı söylendi. Çünkü sensiz ilk bayram. Sensiz ilk bayram, seninle olan son bayramı tercih ederken ilk sensiz bayramı da ilerideki sensiz bayramlara tercih ederim. Çünkü hatıraların taze, sevgin, yaşananlar gözlerimin önünde. Koydukların yerli yerinde. Yaptığın ütünün çizgileri bile henüz kaybolmamış. Hani bahçemizin kenarındaki söğüt ağacının altında otururken çizdiğin çizgiler vardı ya, kadir kıymet bilmeyen rüzgar tarafından silinmiş. Anlamını sadece ikimizin bildiği başkalarına göre anlamsız bize göre mana yüklü çizgiler… “O ağacın altını şimdi anıyorum. Yazdığımız yazılar silinmiş ama ağacın bedenindeki yaralar onu yaralamış gibi geldi bana. O ağaç, salkım söğüt, meğer kendisine aşık olmuş da suya uzanan saçlarını tarıyor suya düşen aksine bakarak. Mecnun dal demişler ona. Oysa ben onun yere kadar sarkan dallarını hatıralarımızı kapatmak kimselerin görmemesini sağlamak için yaptığını düşünürdüm. Çizgileri arıyorum ama nafile. Alnımdaki çizgiler gibi kaybolmuş. Çünkü artık alnımı kırıştıracak birisi yok. İşte bunun için alnım kırışmıyor hayat gibi manasız ve sakin bir şekilde devam ediyor.

“Sen yoksun ya” diye başlıyorlar şarkılara. Evet sen yoksun ya senle olan her şey yok. Senin varlığınla hoş olduğum günler, şimdi yokluğunla boş olduğum günlere dönüştü. Yollar uzak olmasa da gelemeyeceğini, buluşamayacağımızı biliyorum. Ben sana varınca seni değil kara toprağı, mezar taşını kucaklayacağımı da biliyorum. Sana selam gönderemedim. Telefonunda, “şimdi ulaşılamıyor sonra tekrar arayınız” dedi bir kadın. Meşgul müydün, yoksa hatlar mı düştü. Oradan buraya hat mı çekmediler yoksa? Sizin orada sessizlik mi hakim ki senden ses yok. Senin telefonun da numaran da hala çalışıyor ama benden başka arayan yok. Bana da böyle söyleniyor. Baş ucuna varıp Yasin ve Fatiha gönderdim “şimdi hemen haberdar eyleyin” dedim “acelem var” dedim bilmem ulaştı mı. Bir cevap gelmediğine göre merakla bekliyorum. Ulaşmadığına dair bir emare göremediğim için de “ulaşmıştır” diye teselli bulup yeniden sensizliğe dönüyorum. Haber gelmeyişini benden bıktığına değil hatların koptuğuna yorumluyorum. Sanma ki seni sensizliğini yaşamakla mutluyum. Telefonuma kaydettiğim vatandaşlık numaranı görünce “artık yalan dünyanın değil gerçek dünyanın vatandaşı o” dedim. Sana seni en çok seven benden başkası selam veren oldu mu bilmem. Senin “ey kubur ehli!” diye seslendiğinde “bir misafir gelmiş hoş gelmiş” diye ayakta karşılayanların oldu mu?

Dertlerimle hemdert etmek istemiyorum seni. Senin ayrılığınla kederliyken yokluğunla mahzunum. Gönlüm yıkık, kalbim kırık. Hangisini tamir etsem nasıl ulaşsam sana bilemiyorum. Artık her bayram, bayram tadında olmayacak. Sensiz bayram eksik ve tatsız. Bu gün beraber gittiğimiz o söğüt gölgesine gittim. Gölge mahzun, eskisi gibi serinletmedi. Çünkü seni hatırladım, seni özledim ve ayrılık ateşi gölgeye galip geldi. Demek serinleten gölge değil senin varlığınmış. Şimdi düşünüyorum acaba varlığınla çok mu iftihar ettim ki kısa sürdü bu güzel günler. Yoksa beni sınamak için mi bu ayrılık?

Artık ayrılık vakti geldi çattı, iki cihan iftiharım. Sana sarılmak “elveda” demek istesem toprağını kucaklayacağım için diyemiyorum. Sana “el sallasam” orada sallanmaz ne mendil ne de kol” misali umutsuzum. Ancak sana rahmet, sana mağfiret dileyerek bahtiyar olacağım için öylece sana veda ediyorum. Yeni bayramlarda yeniden buluşmak üzere. Ancak gün be gün bu hasbihalin manasını yitirmesinden manasızlaşmasından endişe ediyorum. Arada bir çık gel. İstersen rüyama gel istersen hayalime. “Aslı yok” demem gel nasıl gelirsen öyle gel. Kah gelinliğinle, gahi Fırat kenarındaki benliğinle. Nasıl gelmek istersen öyle gel. Nasıl kolaysa öyle gel. Ne zaman gelirsen o zaman gel. Çünkü gönül kapım açıktır. Çalmadan gir içeri. Benden başkası yok. Gel otur yanıma. Eskisi gibi şarkılar söyle. Bir zamanlar ki gibi şen kahkahalar atarak güldür yüzümü. Bu sana ilk mektubum. Heyecanımla yazmaya mecburum. Ama sen istersen dünyanın tadı tuzu kalamadı” desem anlarsan gerisini mutlu olurum. Birinci mektupta vedalaşmak ne kadar zormuş meğer. Son olarak ”ölümü öldürecek olan Yaratanım anla halimden” demekle noktayı koydum. Bizim noktayla elbette. Sizdeki nokta belki bizdekinin sayılamayacak kadar misli büyüklüktedir. Kalbim seninle, gönlüm seninle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sefer Aşır Eraslan Arşivi