Su-i zan hastalığı
Genç bir çift, yeni mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar.
- Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.
Kadın kocasına:
- Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor. ‘ demiş.
Kocası ona bakmış, hiç birşey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmıs, bak demiş kocasına
- Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba ?’
‘Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim’ diye cevap vermiş kocası.
Öyle değil mi, bazen başkalarında gördüğümüz şeyler aslında kendi kusurlarımızdan başkası değildir. İlk önce bakışlarımızı terbiye etmeliyiz. Bakışların ahlakının olmadığı bir yerde kul hakkı ihlalleri muhtemeldir. Bir insanda hata ve kusur araştırma niyetiyle nazar etmemeliyiz. İlle de bakılacak şeyler olursa gözlerimizi silmeli, penceremizi temizlemeliyiz.
İslam dini toplumun ihya ve inşasına kendimizden başlamamızı, önce kendi nefsimizi ıslah ederek hata ve kusurlarımızın telafisiyle uğraşmamızı istemektedir. Allah Teala bir ayetinde buyuruyor ki;
“Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazap nedenidir.” (Saf, 2-3)
İnsani ilişkilerin sağlıklı bir zeminde yürütülebilmesi hüsnü zan ile mümkünken ilişkilerin bozulması ise suizan hastalığı sebebiyledir.
Su-i zan ne kadar kötü ve haram olarak kabul edilmişse, hüsn-i zan o kadar iyi ve sevap olarak görülmüş ve tavsiye edilmiştir. Su-i zan karamsarlığın, hüsn-i zan iyimserliğin göstergesidir. Hüsn-i zan yıkıkları tamir ederken, su-i zan yıkılmayanları da yıkar. Hüsn-i zanda isabet edilmese bile sevap varken su i zanda isabet edilse bile günah söz konusudur.
“İyi bakan iyi düşünür; iyi düşünen hayatından lezzet alır” sözü ne kadar güzel özetlemiştir meseleyi. Başkalarının hatası değildir, insana asıl yük olan. Asıl yük, insanın kendi kendine olduğu yüktür.
Yüce Allah "zannetmeyin" çoğunun haram olduğunu bildirerek şöyle buyuruyor:
“Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın, biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah’tan korkun, şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. (Hucurat, 12)
Su-i zannın temelinde bencillik ve enaniyetin olduğunu düşünürsek bunun karşısında diğergamlığın önemini daha iyi anlıyoruz.
"Eller iyi ben yaman, eller buğday ben saman" prensini benliği yok eden, başkalarını yücelten, yücelttikçe yücelmeye ve yükselmeye vesile olan en önemli erdemdir.
Allah rasülü ashabında gördüğü, kesin olan hataları bile kendi merhamet yüklü bakışlarına yükleyerek " bana ne oluyor ki bazılarını şöyle şöyle hatalar işlerken görüyorum" diyerek uslübün va bakışın nasıl olması gerektiğini en güzel şekilde göstermektedir.
Bir mümin başkalarında ki hata ve kusurları araştırmamalı, onlarla kendi benliğini ve nefsini tatmin etmekten başka bir yerlere ulaşamayacağını bilmelidir.
Çünkü Mümin başkasının kusurunu ifşa eden değil, bizzat örtendir. Kusur örtmek kusurlarımızın bağışlanmasına, affetmek affa mazhar olmamıza vesile olacağını unutmamalı.
Bizler insanlara değil, onların hatalarına düşman olmalıyız.
Bütün bu erdemleri kuşandığımızda göreceğiz ki hata ve kusurlar hep başkalarında değil bizzat bizim bakışlarımızdadır. Neticede, hüsn-ü zan beslemek, su-izan hastalığından kalplerimizi arındırmak huzur ve saadetimize vesile olacak, toplum içerisinde mutlu olarak yaşamaya devam edeceğiz.
Başkalarının kirli çamaşırlarını dökmek yerine kendi penceremizi temizlemeye ne dersiniz?
Selam ve dua ile...