Ah güzel Taşkent
Özbekistan’ın başkenti Taşkent… Başkentler hep sergi merkezi, temaşa yeri olma durumundadırlar. Gelen yabancılar önce bu şehri temaşa eder sonra gideceği işi olan yere varırlar. Ama önce başkent. İşte Taşkent de bu sergi yeri olma özelliğinden yola çıkılarak yabacılarda olumlu bir izlenim bırakabilmek için tasarlanmış bir şehir. Geniş ve düzgün yollar daha havaalanından çıkarken gösteriyor kendisini. Görmeye de gezmeye de değecek güzellikte bir şehir. İki milyonun az üzerindeki nüfusu ile devletin merkezi olan şehir. Semerkant ve Buhara’nın yanında pek esamesi okunmasa da kendisine has hususiyetleriyle güzel bir şehir.
1968 yılında bir deprem olmuş. Özbek kardeşlerimizin ifadesiyle “yer kımıldamış” Ne güzel değil mi? Yerin kımıldaması. O depremde yer fazla kımıldamış şehir yerle bir olmuş. Sovyet yönetimi daha doğrusu Rus şovenizmi burada da kendisini göstermiş. “Sovyetler içerisindeki milletlerden kim ne kadar bina apartman dom yaptırırsa kendi milletini o binalara yerleştirebilecek” denilmiş. İdari yetki ellerinde olduğu gibi maddi sistem de Moskova‘nın yetkisinde. Özbek yüz apartman yaptırmaya gücü yeterken para musluğu elinde olan panslavist Moskova yönetim bin apartman yapmış. Böylece şehir kendiliğinden bir Rus şehri haline gelmiş. Hala Rus nüfusu azımsanamayacak kadar çoktur. İşte bu sebeple bir Türk şehri olmaktan çok Sovyet-Rus şehri özelliğinde bir şehir. Rus mekteplerine çocuğunu vermek bir ayrıcalık Metrosuyla diğer ulaşım araçlarıyla kolay ulaşılan ucuz ulaşılan bir şehir. Yirmi yıl önce troleybüsler vardı onlar kaldırılmış. Yerine Andican’da fabrikası olan Charvolet marka taksi ve midibüsler hizmete konulmuş.
Fatih Sultan Mehmet, “Benim ormanlarımdan bir ağaç kesenin kellesini keserim” diye ferman yayımlamış. Fatih sağ olsaydı Özbekistan’ın başında olsaydı pek çok şehircinin kellesi giderdi. İşte hakimiyet ama şehir hakimiyeti(belediye)mi yok vilayet hakimi mi izin verdi de saatlerce yürüyeceğiniz ama güneş değmeyecek olan kaldırımların parkların kenarındaki çınar ağaçları kesilmiş. Bahanesi de”1968 yılındaki depremde en çok apartmanı yaptıkları gibi bu ağaçları da Ruslar dikti. Biz kendi elimizle dikmek için kestik” yalanını yaymışlar. Rus’tan kurtulmak için önce ağaçlardan değil kesilesi insan başından başlamak gerekirdi. İşte bu sebeple Emur Timur parkındaki çınar ağaçları da yok olmuş. Sıcakta oturacak bir gölge bulamadık arkadaşlarla. Lakin etrafına Emur Temur müzesi, toplanma merkezi (spor salonu değil), kütüphane gibi güzel eserler yapılmış. Müze tarihin süzgecinden gelen bir milli varlığı izah ediyordu. En fazla dikkatimi çeken de Timur’un “Güç adalettedir” sözü oldu. Bu sözü oraya farklı bir üslupla yerleştiren zihniyet acaba gücünü adaletten mi alıyordu? Bunu yazanlar acaba yukarıya mesaj mı veriyorlar ”diye düşünen olur mu demişler miydi? Bir yıl türmede (cezaevi) yatıp cesedi verilen o kadar çok insan olmuş ki… Şimdi yeni yönetim eskinin izlerini silmek için var gücüyle çalışıyor. Daha demokrat, daha adil, daha munis davranmaya çalışıyor. Yol bu olmalı. Acılar kolay silinmese de eskiyi geri getirmenin de imkanı yok.
Bir güzel mekandan bahsedeceğim. “Haşti imam mescidi” denilen güzel mekan. Farsça haşt-sekiz demektir. Azerbaycan’da da “heştat bir-seksenbir” derler. Bu mescid çok ama çok güzel restore edilmiş. Özbek öğrencim “remont kılındı” diyor. Benim söylediğim de Türkçe değil ama yeniden yapmak desek daha güzel olur. Tamir etmek de Arapça… Bizim Mevlana Müzesi gibi odalardan müteşekkil bir müze. Ancak Özbek kardeşlerim “mescid” diyorlar. Zaten ilk girişte 7. yüzyıldan kalma bir Kuran var. El yazma deseler de zaten başkası yoktu o zaman. Büyük ebatlı Kuran. Resim çekmeye izin vermediler. Her odayı gezmemizde ayrı bir güzellikle karşılaştım. Burada resmi çektirilmeyen Kur’an’ın Emur Temur müzesindeki fotokopisinden çektim resmini. Geniş bir avlusu var. Mevlana’daki gibi daracık mekanlara da sıkıştırılmamış. Avlunun bir tarafında namaz kılınan kısım diğer tarafında ise alış-veriş için turistlere hitap eden satış yerleri var. Fiyatlar yüksek değil. Normal satış fiyatı ile alan da satan da memnun. Dervişin fikri neyse zikri de odur derler ya biz de eğlenceye değil haşt-i imam mescidine gittik.
Taşkent şehri yirmi yıl öncesine göre daha modern daha güzel bir şehir olmuş. Daha hava limanından girerken hissediliyor bu güzellik. Rutubet kokan giriş terminalinin yerine hoş bir mekanlar yapılmış. Kafeler gözle görülür bir artışla her gittiğiniz yerde karşınız çıkıyor. Bu daha sonra anlatacağım Andican’da daha çok, daha belirgin bir fazlalıktaydı. Havaalanı ve otellerdeki yabancı sirkülasyonu bize buraya akın eden yabacıların alakasını ifade ediyordu. Özbekistan her zaman Orta Asya’nın kalbi olmuştur. Taşkent de Özbekistan’ın kalbi merkezi ve teşhir salonudur. Parlayan bir Özbekistan, imkanlar sunan bir Özbekistan, geleceği güzel olacak bir Özbekistan… Gullap yaşnagey hür Özbekistan’ım!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.