Farkındalıklar
Geçenlerde Atasay Müftüoğlu’nu dinlemeye gittim. Bu defa salon doluydu. Dinleyenlerin büyük çoğunluğu belli ki gazeteden okuyucularıydı. Zaten soru faslı olmadı. Bir buçuk saatin yarım saati tekrarlardan ibaret olsa da dinlendi. Her ne kadar henüz konferans bitmeden çıkanlar olduysa da dinlemeye değerdi. Tekrarların çokluğunun yanı sıra batılı bazı kelimeleri sıklıkla kullanmasını yadırgadım. TV de boy gösteren İslami çizgidekilerin genel hastalığı bu. Oysa Arapça kelimeler kullansa “kültürümüzün bir parçası” derdim. Bir özenti bir farklı görünme çabaları olarak algıladım.
Konuşmasında hatip “ne kadar İslam” diye sordu. Elbette batı bize ne kadarını layık görürse o kadar Müslüman olmak mecburiyetimizden bahsetti. Ben o kanaatte değilim. Çünkü batı, kendi buluşu olan demokrasiyi bize verirken kendi taktir ettiği kadarını ve kendi tercihi olan demokrasiyi verdi. Yanında da kullanım kılavuzunu vermedi. Şayet demokrasi bozulursa bedene uygun gelmezse kendilerine müracaat olsun onlar da bizim demokrasiye iyileştirme çareleri bulsunlar. Demokrasi diye dayattıkları şeyin ihtilallerle bozulması onların kullanım kılavuzunda yazıyordu. Lakin ne kadar İslam bizim de en doğalını en samimisini en bozulmayanını almak için müracaat etmeye gerek yok. İşin kolayına kaçmayalım. Sayın Erdoğan İranlı liderler için, “mezhepçilik yapmayın ümmet şuuru ile hareket edelim” diyoruz ”tamam” diyorlar, arkamızı dönünce aynı şeyi yapıyorlar” demişti. Bunu da herhalde batı dayatmadı. Anlayış bu. Humeyni’yi ilk ziyaret eden bir Türk gazeteci Erbakan hoca aracılığı ile mülakat için varır yanına. Zaten Avrupa milli görüşün başkanıdır. Bir soru sorar “bundan sonra şia-sünni ayrımı kalkar değil mi” der. Aldığı cevap,”ne zaman ki ilkokul çocuğu üniversiteye hoca olur o zaman kalkar” olur. Yani imkansız demek ister. Bunu ona herhalde Fransa dayatmamıştır. İşin kolayına kaçmayalım.
Bir başka konu da “bu gün fikirlerine herkesin saygı göstereceği bir alimi yok İslam aleminin” dedi. Parti taassubuyla Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun ayağını kaydırıp yerine geçen Kürtçü zatın yıktıkları ile nasıl baş edemediyseniz böyle sığ adamlarla, siyasetçilere değer verdiğiniz müddetçe bir fikir adamı çıkaramazsınız. Hamidullah tam bir Türk düşmanı sapık. Aklı ön plana alıp nakle en son başvuran zat. Bu Pakistanlı 1977 yılına kadar Ankara İlahiyatta zehir kustu. Onun ayarındaki Mevdudi, Fazlurarahman, Seyyit Kutup en başta ise Vahhabi azgınlığının başı olan zat. Bunların ortak yanı İngiliz sömürgesi bir yurtta onlara hizmet eden birer uşak olmaları. Hemen yanı başlarındaki Mektubat’ın sahibi Rabbani neden onlara benzemez. İngiliz uşağı değildir. Bir fikir adamıdır. Dünyanın neresinde olursa olsun bir kıymetli fikir ve bilim adamı çıkıp bu günkü perişanlığımızı anlatacak olsa hemen aşırılıkla, teröristlikle suçlanmaktadır. O ülkeyi yönetenler de hemen batılı ağa babalarının arzusunu yerine getirmek için onu susturmakta veya ortadan kaldırmaktadırlar. Türk yurtlarından asla İslam’a zarar verecek sapık fikirlerin sahibi adamlar çıkmamıştır. Türkler hep İslam’ı baş tacı edip bir fitne ateşine sebep olmaktan korkmuşlar. Ancak diğerleri etraflarında adam toplayıp istismar edebilmek için bütün fitne hareketlerinin en kötüsü de İngiliz uşaklığını kabul etmişlerdir. Bu gün etrafına topladıkları ile önce maddi bağı öne alıp her türlü istismara İslam dışılığa giden adamların pek çoğu dini bir tahsili olmayan insanlardır. Adına tasavvuf dedikleri sapıklıkları yutturacak ahmakları bulmaktadırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.