Gezmeye yaban güzel (2)
Senede yetmiş vilayet ve birkaç yurt dışı seyahati sığdıran birisi olarak yapılan teklife önce sıcak bakmadım. Ancak mahalle muhtarımız, enerji dolu, cevval, medeni bir insan olan muhtarımızın ısrarı üzerine kabul ettim. İyi ki de katılmışım. Benim gezmelerimin tadı başka, bu kırk beş kişi ile yapılan bir başka imiş meğer. Katılımın genellikle belli bir kültürel seviyeyi temsil eden insanlardan olması elbette beklenenden de faydalı olmuştur. Bir hoş sada olarak kalacaktır. Hatay’dan başlayıp yedi il gezilen bu seyahatte bazı ilginç noktaları aktarmak isterim.
Hat- ay şehrimiz… Atatürk vermiş bu ismi. Hatay sınırını sınır çizgisini hayal edip gözlerinizin önüne getirirseniz Ak denize doğru inen kısmı ile Osmaniye ve Antep tarafına giden çizgi –hat ay şeklindedir. İşte Atatürk bu çizginin sınır çizgisinin ay gibi oluşundan dolayı Hat-ay-Hatay demiş. Ne güzel demiş! Ne güzel bir idrak ile söylemiş! Adana Hatay’dan Urfa’ya kadar olan bölgeyi bırakınız şehirleri ilçeleri yol kenarındaki köyleri kasabaları dahi tanıyacak kadar iyi tanırım. Çünkü doğduğum yer, elim yurdum dediğim yere gitmediğim kadar çok gittim şu son on yılda.
Dörtyol, portakalı ile meşhurluğunu işitirdik ama ilk kurşunun buradan atıldığını ilk gördüğümde yıllar önce öğrenmiştir. Yunan’a ilk kurşun Hasan Tahsin tarafından İzmir’de yıllar sonra atılırken, Fransız’a ilk kurşunu da İstiklal savaşında ilk kurşun Dörtyol’da atılmış. Karaseki işte bu mücadelenin bu kavganın başladığı ilk kurşunun atıldığı yerdir. Şanına layık bir şehir. Bir yeri güzelleştiren oranın tabii yapısı binası değil, orada yaşayanların özelliğidir. Dörtyol’da dostlarım yaşar çokça. Bu sebepten bambaşka bir yeri vardır. Burada bulunan ilk kurşun müzesi, her yıl tekrarlanan “narenciye festivali” bu şehrin neşe kaynağı olmasına sebep olur.
Hemen yanındaki demir-çelik merkezi Payas… Amanoslara yaslanmış, sırtını vermiş sanki. Küçük ama şirin bir Türk şehri. Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ile meşhur şehir. Bir Mimar Sinan eseri olan bu külliyede misafir edilmiştim. Zaten şehre gelenlerin ilk ziyaret ettikleri yer de burasıdır. Otuz yıl evvel Atatürk hava limanında Mekke’ye gitmeye hazırlanan berberlik yapan üç gence rastlamıştım. Aramızda şöyle bir diyalog geçmişti. “Nerelisiniz?” dediğimde aldığım cevap bir kırgınlığın belirtisi olsa da biz konuya hakim olmadığımızdan dinlemekle yetindik. Söze başlamadan, “ama siz Arapsınız” demeyeceksiniz dediler. “Hayır demem siz nerelisiniz söyleyiniz?” dedim. Biraz sıkılarak “Antekyalıyız” dediler. Bize Mekke’de, “siz Türk’sünüz” diyorlar burada da “siz Arapsınız” diyorlar dediler. Hayır olur mu bakınız elinizdeki pasaportta Türkiye Cumhuriyeti yazıyor. Siz bu pasaportu taşıdığınız müddetçe Türksünüz. Hem burada hem de orada. Gözleri parlamıştı. Aynı olayın benzerini geçen yıl Özbekistan’da Andican şehrinde otelin asansöründen inerken karşılaştığım gencin elindeki çantada THY etiketi vardı. Türk müsünüz? dedim. Türkiye’den geldi, Bitlisliyim dedi. Kürdüm demek istiyor. Resepsiyonda elindeki pasaportu çıkardı verdi. “Senin o pasaportu da kullanmaya hakkın olmadığına inanıyorum” dedim oralı olmadı. İşte Hataylı ile Bitlisli farkı.
Makedonya kralı Büyük İskender’in kurduğu sayfiye şehirlerinden birisi İskenderun diğeri İskenderiye… Şanına yakışır bir şehir geçip gittik. Ben çok gittiğimden fazla da üzülmedim. Antakya tarih kültür ve farklılıkların fark ettirilmeyecek kadar girift olduğu yeri gezdik. Son on yılda belki elli defa geldiğim bu şehri gezerken bir tanıdık çıkar ümidiyle gezdim. Bedesten yeni çarşı Habib-i Neccar en çok gezilen yerler. ST Piyer Kilisesi. Ben burasını hep HAT-AY ismini hatırlayarak gezdim. Asi de asiliğini kaybedip uysallaşmış. Kontrol edilir hale gelmiş. Hatay ile Antep arasında kalan yerlerde ikinci hasat da tamam olmuş. Belki üçüncüsüne kışın yetişen ot türü yeşilliklere sıra gelmiş. Bereket var bolluk var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.